|
Yanlış bölünmüş hece

Milyonlarca büyük söz koskoca bir dağ olmuş, bize bile yetmeyen minicik hayatımızı altında eziyor.

“Bu kitap karanlık dünyanıza yeni pencereler açacak” dedi satıcı. “Kalsın, ben lambayı yakarım” dedi inatçı müşteri.


Bir tuşa basarak hayatın anlamına ulaşabiliriz. Bir tıkla insan olmanın sırlarını çözen anahtara kavuşabiliriz. Bir tıkla bilgeliğe erebilir, iki adımda aşkın hiç inilmemiş derinliklerine inebiliriz. On kitap okuyarak insanlık tarihinin ipliğini pazara çıkarabiliriz. İki sloganla bir kıyıda bütün ömrümüze yetecek kadar dava biriktirebiliriz. Beş dakikada hiç kimsenin izah edemediği meseleleri izah edebilir, daha az zamanda herhangi bir muammayı çözüp atabiliriz. Birilerini kendimize çekmeniz sadece iki havalı cümlemize bakar, ortalığı ateşe vermemiz için belki azıcık daha fazlası gerekir. Sadece elimizi cebinize atarak bu dünyada sorulmuş ve sorulacak her soruya anında cevap verebiliriz. Herkesin aklında olan şeyleri sanki ilk defa biz bulmuşuz gibi etrafa satabiliriz. İki cümle denkleştirip anlamın belini kırabiliriz. Sadece gömlek ve pantolonumuzu yenileyerek çağın gerektirdiği değişimi tam tekmil geçirebiliriz. Saçımızı iki yandan azıcık kırptırarak dünyanın bir trendinden, en gıcır, en şahane bir başka trendine atlayabiliriz. Eve kapanıp filanca dizinin bütün sezonlarını beş kahve içimi zamanda izleyerek her türlü sosyal ortamın en orta yerinde kendimize bir loca kapatabiliriz. Hayat zor diyorlar ya, onlara zor... Biz, bir tuş, iki tık, üç beş dakika zaman ve küçük bir illüzyonla bir çırpıda hayatın canına okuyabiliriz!

“Keşke etrafı görebilseydim, bu kadar yürüyüşle dünyayı bir uçtan bir uca katetmiş olmalıyım” dedi dolap beygiri.

“Tele-ekranlar sabahtan akşama kadar sayıp döktükleri iç bayıltıcı istatistiklerle, insanların artık daha çok yiyecek, daha çok giysi, daha iyi evler, daha çok eğlence olanağı bulabildiklerini, elli yıl önceye oranla daha uzun yaşayıp daha az çalıştıklarını, daha yapılı, daha sağlıklı, daha güçlü, daha mutlu, daha zeki olduklarını, daha iyi eğitim gördüklerini kanıtlamaya çabalıyordu. İşin ilginci, bu söylenenleri doğrulamanın da, çürütmenin de mümkün olmamasıydı” diye yazmış köşe başı nitelikteki romanı ‘1984’te George Orwell.

Yanlış yerinden bölünmüş bir hece gibiyiz, hiçbir yere uymuyor, yakışmıyoruz.

Dünyanın herhangi bir yerinde, her gün bastığımız milyarlarca tuş arasında herhangi birinin kıyameti kopartacak tuş olduğunu ifşa etse bir gün biri çıkıp... İşte buna herhalde ‘küresel irkilme’ denebilir.

“Ey bezirgan/ Yarın pazar ertesi/ Ve sokaklarda dans etmek yasak/ Ölüm törenleri de, topluca hüzünlenmek/ Yarın bir deli meydanda fıkralar anlatacak/ Herkes/ Yanındakine baka baka soyunacak/ Soyuna soyuna yitip gidecek” diyor Osman Konuk, ‘İnsanlık Eğrisi’nde.

Bir de şunu düşünün, hayatı boyunca hep güneyi göstermek istemiş bir pusula ne hisseder?

“Değerli konuklar... Kendi kendine konuşmak gibi bir adetim yok benim” dedi sesi salonda çınlayan konuşmacı, “buraya topluca gelmemekle bu duruma beni siz düşürüyorsunuz!”

Bir kenara oturup, zamanın selinin çamurunun tümüyle akıp geçmesini bekleyen insanlar da var.

“Dünya pazarında sermayeni bozuk para gibi harcadın” dedi meczup, “peki ne aldın?”






#Hayat
#BEzirgan
#Pazartesi
6 yıl önce
Yanlış bölünmüş hece
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler