|
Yasak! Yasak! Yasak!

Düne kadar yasağın her türlüsüne, en az kapuska ve cep telefonuna karşı olduğum kadar karşıydım.

Ama dün durum değişti.

Neden böyle olduğunu bilmiyorum; ama dünden beri yasaklar gözüme sempatik görünmeye başladı.

Sanırım bir tür ruhsal rahatsızlık geçiriyorum!

Ya da yediğim bir şey dokundu!

Eskiden "yasak" lafını her işittiğimde acayip rahatsız olur ve bu kelimeyi gündeme getiren her kim olursa olsun ağzıma geleni söylerdim.

Dünden bu yana bırakın başkalarına kızmayı, kendi ağzımdan düşürmez oldum bu kelimeyi.

Sadece telaffuz etmekle kalsam yine iyi; önüme gelene, karşıma çıkana ya da selam verene birbiri ardına yasaklar koymaya başladım.

Hatta hayvanlara ve eşyalara bile!..

Yirmi dört saat içinde koyduğum yasakları saymak için artık iki elimin ve iki ayağımın parmakları yeterli olmuyor.

Sabah kalkar kalkmaz, perdenin açık kalan kısmından içeri dalan güneşe yasak koydum.

Ardından süt ve ekmek getiren kapıcıya, kapının zilini birden fazla çalma yasağı getirdim.

Hemen arkasından kahvaltı sofrasındaki yeşil zeytini bir daha çekirdekli olmaması konusunda sertçe uyardım.

Büroya gitmek üzere bindiğim otobüsün şoförüne, ben otobüsünde olduğum sürece ani fren yapmasının yasak olduğunu gayet açık bir dille bildirdim.

İndiğim durağın yanındaki manava uğrayıp, muşmulaları güneşte gevşeyip yumuşamamaları, şeftalileri ezilip çürümemeleri, incirleri de yayılıp mayışmamaları konusunda tek tek ikaz ettim.

Büronun bulunduğu sokakta başıboş dolaşan köpek de yasaklarımdan nasibini aldı; kendisine, bizim muhitte fazla dolaşmamasını, aksi halde başına geleceklerden kendisinin sorumlu olacağını söyleyip, imalı ve okkalı bir ihtar çektim.

Kuyruğunu ayaklarının arasına kıstırıp kaçtı.

Ben de yasaklarıma devam etmek için daha fazla oyalanmayıp büroya çıktım.

Kapıdan girer girmez ikinci bir tarihe kadar kıymalı pide yemeyi yasakladığımı bağırarak beyan ettim.

Herkes dönüp şaşkın şaşkın yüzüme baktı.

Ben de bu hallerini fırsat bilip yüzüme şaşkın şaşkın bakmalarını yasakladığımdan haberleri olup olmadığını sordum.

Hepsi efendi çocuklar olduklarından bana uymadılar ve işlerinin başına döndüler.

Ama onların bu iyiniyet gösterileri benim hızımı kesmedi.

Camın önüne konmayı alışkanlık haline getiren bir yabani güvercini kovalayıp, yabaniliği bir an önce bırakması konusunda akla hayale gelmeyecek tehditler savurdum.

Daha sonra odadaki halıya olur olmaz yerlerinden kıvrılmayı, koltuğa dönüp durmayı, küllüğe kül kokmayı yasakladım.

Bu böyle devam edip gitti.

Günlük yasaklama performansım, Ankara''da ikamet edip de yasaklama sporuna merak sarmış pekçok siyasi ve idari rakibimi hasetinden çatır çatır çatlattı.

Ama centilmenlik gereği onlara çatlamayı yasaklayamadım maalesef!

Onlar sobanın üstündeki kestaneler gibi çatlayıp duruyorlar!

25 yıl önce
Yasak! Yasak! Yasak!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset