|
"Sen şehîd oğlusun İncitme Yazıktır atanı!"

Emperyalizmden kurtuluşumuzun bayraklarından biri de İstiklâl Marşımızdır. Evet, o olmasaydı bu yengi eksik kalır, bu zafer süreksiz olurdu. İstiklâl Marşı, Anadolu''daki Türk İslâm varlığını yeniden Asya bozkırlarına sürmek isteyen acımasız saldırıya direnişin, onu mağlup edişin ruhudur. Önce cesaret : Korkma! Ecdadın bin yıldır yürek kanı ve ateşi, göz nuru ve yaşı, akıl hüneri ve işi, gönül yüceliği ve sevişi ile yoğura yoğura vatanlaştırdığı toprakları elinden almaya kalkanlar, ona başka bir ad, başka bir damga vurmak isteyenler kim olursa olsun korkma! Diren ve sabret! Sana Hakk''ın vaad etmiş olduğu zafer belki günün ışımasından bile yakındır.

Şu iki savaş, Çanakkale ve Kurtuluş savaşı için şu iki şiir "Çanakkale Şehitlerine" ve "İstiklâl Marşı"ndan daha tesirli şiir yazılmış mıdır?

Akif, İstiklâl Marşını "Kahraman Ordumuza" ithaf etmiştir. Kendisinin de bir neferi olduğu "millet ordusu"na... Hani şairin "Muzaffer et yarabbi! Bu İslâmın son ordusudur!" dediği ordu. Hani Bedir''de Peygamberin (as) komutanlığında ilk büyük sınavını veren ordu. Peygamber ocağı olan ordu. Nöbet için uykusuz kalan gözlerin cennete girdiği ordu. "Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!" mısraının muhatabı işte bu kahraman ordudur. Âkif, İstiklal Marşında gâh ordunun ön saflarında çarpışan bir savaşçı, gâh arka safları sağlamlaştırmaya, düzenlemeye çalışan bir vatanperverdir. Kükremiş sel gibi bendini çiğneyip aşarken savaşçı, "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?" derken de cephe gerisinin maneviyatını kuvvetlendiren, kimi uyuşuk ruhları cepheye koşturan, onlara "hamiyet-i milliyye" aşılayan bir hatip... Yazdığı her mısrayı yaşamış, her anını ruhunda hissetmiş, adeta kelimeleri ilhamla değil de yüreğinden, bileğinden çektiği kanla yazmış...

Âkif''in durduğu yeri tartışıyoruz. Ne tuhaf iş! Oysa o tam da milletin durduğu yerde duruyor. Kahvehanede, camide, mecliste, cephede... Milletin olduğu yerde o da var. Hem de millet gibi. Ve kendi şiirindeki "Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı!" ihtarına uyarak.. milleti incitmeden.

* * *

Mehmed Âkif, Türkçe''ye dem veren ediblerimizdendir. Bakmayın siz kimi münekkidlerinimiz/eleştirmenlerimizin günlük dilin şiire "Garip"akımıyla girdikleri iddiasına. Akif onlardan otuz kırk yıl önce sokağın, kahvehanenin, meyhanenin dilini hem de argosuyla, küfürleriyle sokmuştur dile. Vezinden, kafiyeden dışarı çıkmayarak. Günlük dilin, hani o güzelim İstanbul Türkçesinin bütün ihtişamı vardır Âkif''in şiirlerinde.

Sade bir lisan taraftarıydı. Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad''daki makalelerinde dilin sadeleşmesi konusundaki görüşlerini ifade etmiştir, ancak kimsenin anlamayacağı, arkaik veya Doğu Türkçesinden alınmış kelimelerle doldurulmuş bir dile de karşıydı. O Türkiye''de ve esas olarak da İstanbul''da konuşulan Türkçeyi göz önünde tutuyor, benimsiyordu. Safahat''ta dilin gittikçe sadeleşmesi, onun dil konusundaki görüşlerinin eserine yansıması gibidir.

Âkif''in Dilinden

Düzer yâvegû bir herif bir gazel :

Müeddâ perîşan, edâ mübtezel.

Tabiî o gâyetle parlak bulur;

Okur, dinletir, söyletir, gaşy olur.

25 yıl önce
"Sen şehîd oğlusun İncitme Yazıktır atanı!"
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…