|
Abant-2006 (3)

İslam ülkelerinde demokrasiye geçiş sürecinde dinin yeri ve rolü tartışılırken yine "din-dünya-devlet" ilişkisi ele alındı ve Hristiyanlık'la İslam karşılaştırıldı, Hristiyanlığın dünya işlerini (siyaset ve devlet işlerini) siyasilere (Sezar'ın hakkını Sezar'a..." bıraktığı bu sebeple Batı'da laik demokrasiye geçişin daha kolay olduğu tekrarlandı. İslam'da da laik demokrasiye geçişi kolaylaştıracak yorumlara ihtiyaç bulunduğu ifade edildi. Konuşma sıram geldiğinde şunları söyledim:

Batı'da laik demokrasiye geçiş kilise ile anlaşarak gerçekleşmedi. Hristiyanlık'ta da din-devlet ayrılığı konusu tartışmaya açıktır. Onsekizinci asrın sonlarına kadar kilise, yalnızca iman ve ibâdet işlerine değil, dünya işlerine de karışmış, hem din hem de dünyaya ait otoriteyi elinde tutmaya çalışmıştır. Büyük ihtilâlden ve aydınlanma hareketinden itibaren kilise, dünya hükümranlığını kaybetmeye başlamış, giderek başta kürtaj olmak üzere bir elin parmak sayısı kadar mesele dışında dünya işleri ile ilgili taleplerinden de vazgeçmiştir. Kilisenin bu değişimi fazla zorlanmadan gerçekleştirebilmesinde Eski Ahd'in getirdiği şerîatın Pavlus tarafından neshedilmiş olması, papaların din kuralı koyma ve yorumlama konusundaki selâhiyetleri, kilisenin duvarları içinde kalarak da olsa varlığını sürdürebilmesi için başka bir çarenin kalmamış bulunması gibi âmillerin önemli rolleri olmuştur.

İslam toplumlarında laikçilik ideolojisine bağlı kalarak (dini toplum hayatından dışlayıp ferdin vicdanına ve özel alanına hapsederek) hiçbir olumlu değişim gerçekleşemez.

İslam ülkelerinde değişimin belirleyici dinamiği ve referansı din olmalıdır (olmak durumundadır).

İslam ülkelerini laik olan ve olmayan diye ikiye ayırırsak her ikisinde de, İslam'ın kaldırabileceği (Müslümanların fazla sıkıntı duymadan tahammül edebilecekleri veya benimseyecekleri) bir değişimin nasıl, hangi aktörlerin aracılığı ile gerçekleşeceğini belirlemek için -dışarıya bağlı ve bağımlı olmayan, yerli, İslâmî, ilmî- sivil kuruluşlara, faaliyet ve teşebbüslere ihtiyaç vardır.

Ben böyle bir kuruluşun içinde yer alsam ve demokrasiye geçiş konusundaki düşüncemi özetlemem gerekse şunları söylerdim:

Demokrasi de İslam da tek bir yorum ve uygulamaya bağlı değildir; birden fazla demokrasi anlayışı ve İslam yorumu (mezheb, ictihad vb.) vardır. İslam ile uzlaşacak bir demokrasi yorum ve uygulaması bulunabilir.

Laik bir ülkede uygulanan demokrasi dindar Müslümanları iktidara getirirse buna herkes saygı göstermeli ve bunu içine sindirmelidir.

Dindar Müslümanlar iktidara gelince azınlıkların ve muhaliflerin hak ve özgürlüklerini korumalıdırlar. İslam'ın buna uygun yorumu ve tarihi uygulamalar vardır. Mesela Osmanlılar'da gayr-i Müslimlerin ya kendilerine mahsus mahkemeleri olmuştur veya İslam hakimi onlara kendi şeriatlarını uygulamıştır.

İslam'ın siyasi ve ictimai taleplerinin Müslümanlar tarafından hayata geçirilmesi vazifesi güç ve imkanlar yanında fitnenin önlenmesi kuralına da bağlıdır. İmkanlar elverdiği takdirde Müslümanların demokrasileri, laik demokrasilerden farklı olur: Temel referans Kur'an'dır, yöneticiler seçimle iktidara gelir ve halkın veya temsilcilerinin iradeleriyle iktidardan düşerler, hür iradeleriyle Müslüman olanlar kamuya açık yerlerde İslam'a aykırı davranamazlar (özgürlüğü sınırlayan genel ahlak kuralları İslam'a uygun olur), Müslüman olmayanların hak ve özgürlükleri, ülkenin genel ahlakını, bağımsızlık, birlik ve bütünlüğünü bozmadıkça korunur...

İmkanlar bu kadarına elvermediği takdirde ise "başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeden dini, özel ve kamusal alanlarda olabildiğince kamil yaşama özgürlüğü" elde edilirse Müslümanlar bununla da yetinebilirler; tabii başka türlü düşünen ve yaşayanlar da hür olurlar.

Bu ikinci şeklin de gerçekleşmediği, laikçiliğin egemen olduğu ülkelerde değişim olmaz, demokrasi benimsenmez, yalnızca baskı ile şekil korunur, gönüller ve kafalarda muhalefet büyür ve şiddet kazanır.
18 yıl önce
Abant-2006 (3)
Ahirette hesaplaşma
Sıfır, Sıfır, Yedi!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…