|
Çoğunluğu kale almamak

Liberal demokrasi tanımlamasında insan (birey) hakları ön planda oluyor ve çoğunluğa karşı azınlığın haklarının korunmasına vurgu yapılıyor.

Kim koruyacak?

Bir yandan sivil toplum, diğer yandan devlet koruyacak.

Nasıl korunacak?

Eğitim, müsamaha, kanun ve idari tedbirlerle.

Bireyin ve azınlığın kendine hak olarak gördüğü şeyi toplumun çoğunluğu böyle görmüyor, hatta kendi hak ve özgürlükleri, değerleri bakımından zararlı buluyorsa korumaz ve engellemeye çalışır.

Çoğunluğun istemediği, zararlı, çirkin, gayr-i meşru gördüğü bir davranışı, bir uygulamayı, bir ilişkiyi hükümetler de kanun ve düzenlemelerle koruyamaz.

Liberallere göre onsekiz yaşını doldurmuş insanlar; öğrenci, memur, sivil, yaşlı, genç ne olurlarsa olsunlar, evli olmasalar bir mekanda evli gibi yaşayabilirler. Üstelik bir mekanda yalnız bir çiftin çiftleşmesine (nikahsız bir çift teşkil etmelerine) değil, birden fazla çiftin yaşamasına da bir engel yoktur.

Diyelim ki bu bireysel haktır, toplum içinde azınlık da olsalar demokrasi bunlara bu hakkı tanır. Çoğunluğa göre bu durum ahlaksızlık, rezillik, onursuzluk, ayıp, günah (zina), düşüklük… olarak kabul ediliyorsa durum ne olacak.

Ben söyleyeyim: Toplum (apartman, mahalle, çevre…) buna tepki gösterecek, çirkin duruma bir şekilde müdahale edecek, mahalle baskısı yapacaktır. Baskıya maruz kalanlar medyayı ve devlet kurumlarını kullanarak yardım isteyecekler, medya karışacak, devlet kurumları da baskıyı engelleme bakımından gevşek davranacaktır.

Bütün bu söylediklerim sosyal gerçeklerdir. Masa başında kurgulanan liberal demokrasi ve toplumun dönüştürülmesi projeleri sosyal gerçeklik ile çelişir ve çatışırsa mutlaka problemler çıkacak, huzur ve sükun bozulacak, birlik ve dirlik zarar görecektir.

Bir toplum içinde yaşayan birey, topluma olan ihtiyacı ve zorunlu alış-verişi uğruna bazı özgürlüklerinden fedâkârlık edecektir. Hem toplumu kale almamak, toplum değerlerini takmamak, bu değerlere isyan etmek, hatta fiilen veya kavlen küçümsemek, tahkir ve tezyif etmek hem de o toplum ile alış-verişe talip olmak, o toplumun varlığından yararlanmak mümkün değildir.

"Batı"da şu şöyle, bu böyledir" şeklindeki argümanlar, meşrulaştırma delilleri bu noktada işe yaramaz ve yaramamalıdır; çünkü her bir toplumun (kavim, ümmet, milletin) kendine özgü değerleri, sınırları, kutsalları, kuralları vardır; ortak değerler ve kurallar kadar, hatta bazen bunlardan

daha fazla farklı değerler etkili olabilir.

Konuyu özelleştirelim:

Bugünlerde tartışılan konu, kadın (serbestçiler bu kelimeyi tercih ediyorlar) ve erkek öğrencilerin bir veya birkaçının aynı evlerde kalmalarıdır.

Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre bu durum meşru değildir, birçok sakıncası vardır. Birçok erkek öğrenci ailesi yanında kahir çoğunluğu ile kız öğrenci ailesi bu duruma razı olmazlar.

"Razı olmuyorlarsa aynı evde barındırmasınlar, ayırsınlar" demek kolay, bunu uygulamak -istenen yardımlar alınamazsa- zordur.

Bizim toplumumuzda -haklı olarak- birisiyle düşüp kalkmış erkek ve daha ziyade de kız ikinci sınıf eş adayı durumundadır. Zampara erkekler de sıra evliliğe gelince eli erkek eline değmemiş kız ararlar.

Kızı veya oğlu evli olmadığı birisi ile bir evde beraber yaşayan aileler komşularının ve yakınlarının yüzlerine bakamazlar.

Toplumun özelliğini göz önüne almadan dayatılan değişim şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da başımıza nice dertler açacaktır.

Peki çare nedir?

Bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda "İslam"ı temel referans alan bir demokratik düzen"dir.

Liberal demokraside ısrar edilecekse hükümetlerin, bu rejime ters düzen devlet davranışlarına teşebbüs etmemesi, ama bireylerin, muhtaç oldukları çoğunluğun hatırı için bazı özgürlüklerini "gönüllü olarak" kullanmamalarıdır.

İnadına kullanırlarsa en azından mahalle baskısı, değerleri çiğnenen çoğunluğun hakkı olur.

10 yıl önce
Çoğunluğu kale almamak
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti