|
Devleti yıpratmak

Devlet milletin dışında ve onun üstünde adeta Tanrı gibi bir kutsal varlık mıdır, yoksa milletin ta kendisi, onun bir toprak üzerinde bağımsız olarak örgütlenmesinin ürünü müdür? Hangisi diğeri için vardır? Millet devlet için mi, devlet millet için mi? Önce buna karar vermek, daha doğrusu bunu bilmek gerekiyor. Tarihteki sapmaları bir yana bırakacak olursak çağın devlet anlayışına göre sorunun cevabı basittir; kutsal değil ama değerli olan insandır, onun içinde var olduğu, mutluluğa erdiği millettir. Devlet de bu değerli varlığı korumak, insan toplu yaşamaya karar verince ortaya çıkan "içtimâî" ihtiyaçlarını karşılamak için insanın oluşturduğu bir kurumdur, insan kutsal olmadığı gibi onun yaptığı bir şey de kutsal olamaz, bu şey devlet olduğunda, gerekirse can pahasına korunacak kadar değerli olur; ancak devletin değeri kendinden (lizâtihî) değil, uğrunda var olduğu insandan/millettendir (liğayrihîdir). İnsanın canı değerlidir, bu değerlinin ihtiyacı bulunduğundan malı da değerlidir; cana ve mala bir tecavüz söz konusu olduğunda, bunların tamamen kaybı ihtimal dahilinde olsa bile savunulur. Vatanın ve devletin can pahasına savunulması da bu esasa dayanır. Şu halde asıl değerli olan, korunması ve mutlu olma yollarının açık tutulması gereken varlık insandır.

İnsan, hayvandan farklı olarak yalnızca maddi ihtiyaçlarının sağlanması ile mutlu olamıyor, onun bazen maddi ihtiyaçları da gölgede bırakan manevî ihtiyaçları ve talepleri vardır, bunların tabîî, makul ve meşrû olanlarının temini gerekir. Devletin/toplumun bir vazifesi de, ferdin kendi başına temin edemediği ve bu sebeple ıztırap çektiği ihtiyaçlarını temin etmektir. İnsan özgür olmak, haysiyetini korumak, öğrenmek, inanıyorsa dinini yaşamak ister; bütün bunlar insana mahsus, ekmek kadar aziz, bal kadar leziz manevî ihtiyaçlardır. İnsan bunlara sahip olmazsa mutlu olamaz, devlet de insan içindir, insanı mutlu kılmanın bir aracıdır.

Devletin, gözle görülen elle tutulan varlığı toprağı ve halkıdır. Gözle görülmeyen unsurları ise bağımsızlığı ve teşkilatıdır (rejim de teşkilata dahildir). Gözle görülen unsurlardan biri ve en önemlisi/değerlisi olan halk yöneten ve yönetilen şeklinde iki tabaka teşkil etmektedir. Yönetenleri iş başına getiren yönetilenlerdir; bunlar halkın seçilmiş veya atanmış memurlarıdır. Memurların asıl amiri, patronu, efendisi halktır. Halk nazarında devlet denilince akla gelen işte bu memurlardır; cumhurbaşkanından zabıt kâtibine kadar sıralanan görevlilerdir, bu görevlilerin temsil ettikleri kurumlardır. Kurumlar ve görevliler halkın kendilerine verdiği vazifeyi hakkıyla yerine getirmezlerse halk tarafından eleştirilirler, buna rağmen başarılı olmazlarsa değiştirilirler; devlet görevlisinin eleştirilmesi, gerektiğinde değiştirilmesi asla devletin eleştirilmesi ve yıpratılması olarak değerlendirilemez. Asıl devleti yıpratanlar, hıyanetleri veya beceriksizlikleri yüzünden halkı devletinden soğutanlar bir kısım asker ve sivil memurlardır. Hain veya beceriksiz olan memurlar ve temsilciler hem dürüst ve becerikli memurları sevmezler, hem de kendi kusurlarını örtmek için devletin arkasına saklanır, devleti istismar eder, haklı olarak kendilerini eleştiren, yıpratan ve değiştirmek isteyenleri "devleti yıpratmakla" suçlarlar. Devleti (insanını, milletini, vatanını) sevenler, bu hain veya beceriksiz/ehliyetsiz memurların oyunlarına gelecek yerde gerçeği görmek ve bunlara karşı halkın yanında yer almak durumundadırlar.

İnsan/millet için var olan devlet ancak böyle yücelir, böyle sevilir ve böyle korunur.


25 yıl önce
Devleti yıpratmak
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi