|
Din ve büyü

M.G. Kırıkkanat''ın bir köşe yazısında ileri sürdüğü görüşler, verdiği bilgiler önemli eksiklik ve yanlışlar içeriyor. İlgililere bir yardım, kendisine de bir eleştiri ve katkı olsun diye doğru bildiklerimi kaydetmeyi gerekli gördüm.

"Din, bir kültürdür. Zıp diye doğmaz, tümden yok olmaz. İçine sürekli yeni bir malzeme atılan çorba gibi, açıla koyulaşa, karışa örtüşe, tat ve biçim değiştirerek kaynamayı sürdürür insanların ortak belleğinde."

Sayın Kırıkkanat, bir kültür olarak tanımladığı dinin kaynağına temas etmiyor. Her nasılsa ortaya çıkmış bir din olgusunun insan belleğinde nasıl değişerek devam ettiğine işaret ediyor. Semâvî/ilâhî yani vahye dayanan dinleri "bir kültür" olarak tanımlamak yanlıştır. Bu dinlere inananlar, onun aslının, temel esaslarının vahiy yoluyla Allah tarafından bildirildiğine inanırlar; buna göre de o dinlerin aslı ilâhîdir, dolayısıyla beşerî değildir; beşerî olmadığı için de kültür çerçevesine sokulamaz. İlâhî dinlerin kültür tarafı, onu yaşayan grupların anlayış ve uygulamalarında sözkonusu olabilir. Beşerî (insanların uydurduğu) dinler birer kültür çeşidi olarak ele alınabilir. Bütün dinlere kültür diyen bir kimse, vahye inanmıyorsa, onu da büyü sayıyorsa bu kendini ilgilendirir, ancak değerlendirme yaparken milyarlarca müminin inancını da gözönüne almamak, bilimsel açıklama görüntüsü vererek bilimi alanının dışına çıkarmak bilimsel bir yöntem değildir. İslam inancına göre hak din, ortak bellekten değil, Allah''tan gelmiştir, daha önce belleklerde ve uygulamada mevcut olan birçok bâtıl inanca cephe almış, onlarla mücadele etmiş ve tevhid inancını yerleştirmiştir.

"Diğer dinlere geçenleri incelemedim, ama Müslüman olan Türkler arasında Şamanist inançların İslamiyet''e izdüşümü olağanüstü boyutlardadır. Türbelere ve ağaçlara çaput bağlamak, kimi taşları kutsal bellemek, nazar, büyü ve tılsımlı otlar, bunlardan birkaçı. Fakat Şamanist izlerin en önemlisi, ''bilinci kavramadığını kutsal kabul etmek''tir ki, Müslüman Türkler arasında, Arapça Kuran''ı anlamadan, kafayı sallaya sallaya okumayı tapınmanın bir parçası haline getirmiş olup, anlayarak okumayı ''bilinç kavrayacağı için kutsal olmaktan çıkacak'' endişesiyle reddetmektedir."

Bu paragrafta zikredilen bâtıl inançlar ve hurafeler yalnızca Türkler''e mahsus değildir, başka etnik ve kültürel gruplarda da vardır. İslam''ın sahih kaynakları bunları reddetmektedir, eğitim ve öğretimle meşgul olan Müslümanlar asırlar boyunca bu gibi inanç ve uygulamalara karşı çıkmışlar ve halkı uyarmaya çalışmışlardır. Tevhid (Allah''ın birliği, tekliği, eşsizliği) inancının temel ilkesi, Allah''tan başka hiçbir varlığın etkide bağımsız olmadığıdır. Allah neyi neye sebep kıldığını birçok alanda bildirmiştir; bilimin de işi sebep-sonuç ilişkisini keşfetmektedir. İlâhî/tabîî kanunlara göre sebep kılınanlardan başka sebep (gizemli, etkili güç) yoktur. Müslümanlar "bilincin kavrayamadığını" değil, dînî/ilâhî olanı, Allah-kul ilişkisinde ibadet veya bununla ilgili olanı kutsal sayarlar. Kur''an''ı anlayarak okumayı reddeden bir Müslüman yoktur, Kırıkkanat bunu da nereden çıkarıyor! Asırlardan beri Kur''an Türkçe''ye çevirilmiş, meali ve tefsiri okunarak anlaşılmıştır. Kur''an''ı asıl metninden okuyanlar -anlamadan okumanın değil- Allah kelamı olan metni okumanın bir ibadet olacağı inancıyla bunu okurlar. O metin müminleri, aynı zamanda anlayarak okumaya ve anladıkları üzerinde düşünmeye teşvik etmektedir.

"İslami fanatiklerin İranlı''sı ve Afgan''ı, Kur''an''ı Farsça öğreniyor. Pakistanlı, Farsça yazılmış Urduca. Kur''an, Arap kavimleri için zaten Arapça. Aralarında bir Türkler var, Kur''an''ı HİÇ anlamadan kutsayan... Önemli olan bu adamların, kendi kendilerine değil, başkaları tarafından örgütlenmeleri. Neden? Çünkü kültür olarak EZİKLER. Özgün kültürlerine ait olmayan, anlamadan benimsedikleri budalaca davaların peşinde, anlamadan okudukları dualarla, o duaları kendi dilinde okuyanlar daha iyi bilir diye, verilen emri kutsal ve cellatlığı kabul ediyorlar..."

Bu paragrafı düzeltmek, deveyi düzeltmekten zor. İranlı ve Afgan Farsça konuşur, ama Kur''an''ı Farsça öğrenmez (Kur''an''ın Farsça öğrenilmesi sözü anlamsızdır). Kur''an''ı onlar da Türkler gibi ''Arapça''sından okurlar, isteyenler de kendi dillerine (Farsça''ya) yapılan tercümeleri okuyarak anlamını öğrenirler. Bu bakımdan Türkler''den bir farkları yoktur. Sıradan bir Arap insanı -dili, bozuk/avam Arapçası olduğu için- Kur''an''ı anlayamaz, onun da fasih Arapça ile yazılmış tefsirleri okumaya ihtiyacı vardır. Yukarıda söylediğim gibi anlamadan veya anlayamadıkları için kutsama söz konusu değildir. İslam bu milletin özgün kültürünün temel unsuru olmuştur. Din adına cinayet işleyenleri buna sevkeden sebepler üzerinde bilimsel araştırmalar yapmadan "anlamadan kutsamaya" bağlamak aceleciliktir, bilim dışı verilmiş bir kararı onaylatmaya ve gereğini yaptırmaya yönelik bir manevradır. Şiddet yalnızca dinlerde değil, başka ideolojilerde ve sistemlerde, hatta demokrasilerde de vardır. Şiddetin kötüsü hukuk ve ahlak dışı olanıdır. "İslam''da da şiddet var" diyerek zihinleri bulandırmak yerine ortaya konan şiddet hareketlerinin İslam''da olup olmadığına, İslam''ın bunları onaylayıp onaylamadığına bakmak gerekmez mi?

24 yıl önce
Din ve büyü
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?