|
Dinde reform talebi-II

Cumhurbaşkanı''nın yaptığı açıklamalar onun yeni bir şey talep etmediğini, cumhuriyet devrimi ile yapılan değişikliklerin aynen benimsenmesini, bunları değiştirme talep ve teşebbüsünden vazgeçilmesini istediğini açıkça ortaya koymuş bulunuyor. Cumhuriyetin belli bir anlaşılma ve uygulama biçimine itiraz hem soldan hem de sağdan gelmekte, ikinci/farklı bir cumhuriyet anlayışı teklif edilmekte idi. Cumhurbaşkanı bu itirazlar iuçinden İslamcılar''a ait olanı ele almakta ve onları, yetmiş altı yıldan beri sürüp gelen değişikliklerin, uygulamaların İslam''a aykırı olmadığına ikna etmeye çalışmaktadır. Sayın Demirel''in, ilahiyatçılara, hukukçulara ve başka ilim adamlarına danışarak oluşturduğu kanaatine göre cumhuriyet, demokrasi ve laiklik İslam ile çatışmamaktadır. Bu kanaatin delillerini kendisi şöyle açıklamaktadır: a) Cumhuriyet, muâmelat (siyaset, hukuk ve ekonomi alanlarıyla ilgili dini hükümler, kurallar) yerine Batı''ya ait hukuk kurallarını koymaktan ibarettir, bu yapılırken Meclis''te alimler vardır ve bunlar değiştirmeye itiraz etmemişlerdir. b) İslam''a inanan bir kimse mümindir, ehl-i kıbledir, ona kimse "sen kâfirsin, Müslüman değilsin" diyemez, muâmelâtı uygulamayan ülkeler dâru''l-harb olmaz. c) Türkiye''de İslam dininin inanç, ibadet ve güzel ahlakını yaşamak isteyenler, diğer ülkelerdeki Müslümanlar''dan daha serbest olarak yaşamaktadırlar. d) Muâmelâtı uygulamaya dönmek veya bunu istemek irticadır; irtica laikliğe aykırıdır, mümkün değildir, huzur ve birlik için bu talepten vazgeçmek şarttır.

Bize göre Cumhurbaşkanı''nın değerlendirmelerinde, teşhislerinde ve tedbir tekliflerinde önemli eksiklikler, yanlışlar ve tutarsızlıklar vardır:

a) Cumhuriyet devrimi yalnızca bir hukuk devriminden ibaret değildir. Hukuk değiştirmeyi bırakın, saltanatın ilgasına bile ciddi itirazlar olmuş, bu itirazlar, M. Kemal Paşa''nın "ihtimal bazı kafalar kesilecektir" cümlesiyle susturulmuştur (B. Lewis, 248). Başta hukuk devrimi olmak üzere diğer devrimler 1923''te kurulan İkinci Meclis''te gerçekleştirilmiştir, bu Meclis''in üyelerinin çoğu, daha önce kurulmuş bulunan Halk Fırkası''nın mensuplarıdır, alimler değildir. Buna rağmen cumhuriyet, 286 üyeli Meclis''te 158 müsbet oyla kabul edilmiştir (s. 261). Diğer devrimlerin önemli bir kısmı 1925-1929 yılları arasında devam eden takrîr-i sükun yönetimi ve istiklal mahkemelerinin gölgesi altında yapılmıştır. Bu tarihi gerçekler karşısında "kimsenin itiraz etmediğinden" değil "edemediğinden" söz edilebilir.

b) Muâmelâtı terketmek veya genel olarak amelsizlik üç şekilde olabilir: 1. İnanmadığı, bu hüküm ve kuralların Allah''tan, vahiy yoluyla geldiğini kabul etmediği için terketmek. 2. İnandığı halde eğitimsizlik, tembellik, ihmal, işine gelmemek gibi sebeplerle terketmek. 3. Ayet ve hadisleri başkalarından farklı yorumlayarak terketmek. Bunlardan birincisi kişiyi İslam''dan çıkarır. İkincisi günahkâr, fâsık, kusurlu kılar. Bu iki şekilde terk laikliğe uygundur, fakat İslam''a uygun değildir. Üçüncüsü, iyi yetişmiş ve iyi niyetli bir kimse tarafından yapılmış olursa onun ictihadıdır, meşrudur ve caizdir; ancak bu kimse de başkalarını kendi ictihadını benimsemeye zorlayamaz.

c) İmanı ve İslâmî güzel ahlakı sağlamak, yaşamak ve korumak din eğitimi ile olur; Türkiye''de din eğitimi parçalanmış ve baltalanmıştır. Eğitim ve öğretimin belli bir çağı vardır, 15 yaşından sonraya ertelenemez. Namaz ve oruç ibadetlerin başında gelir, Türkiye''de birçok çalışan istediği halde ya müsait zemin olmadığından veya mimlenme korkusundan namazını kılamamakta, orucunu tutamamaktadır. İslam''a göre Allah''ın emirlerini yerine getirmek, haramlardan kaçınmak ibadettir. Mesela başını örtmeyi gerekli, açmayı haram bilen bir bayan, açmadığı takdirde okumak veya çalışmaktan mahrum bırakılırsa burada inanç ve ibadet özgürlüğü vardır denemez. Bu ülkede sermaye bile yeşil ve beyaz diye renklere ayrılmış, İslâmî olan şaibeli kabul edilmiş, üvey evlat muamelesine tâbi tutulmuştur.

d) Muâmelâta dönmek irtica ise ve laikliğe aykırı ise laiklik de İslam''a aykırı olur, onunla bağdaşmaz; çünkü muâmelâtı İslam''dan ayırmak, böyle bir reform yapmak mümkün (meşru, caiz) değildir. Mesele böyle ele alınır ve dindar Müslümanlar''a "buna razı olun, sesinizi çıkarmayın" denirse gerginlik son bulmaz, problem çözülmüş olmaz, vicdan huzuru ve birlik sağlanamaz. Denenmesi gereken yol başkadır. Bu yol, günümüz demokrasilerine, insan hak ve özgürlüklerine uygun bulunan ve Batı''da uygulanan yoldur. Buna göre bir Müslüman''ın, bir Mûsevî''nin (ferdin ve grubun) kendi hayatında şeriatı uygulaması irtica ve laikliğe aykırı sayılmaz; başkalarının haklarına zarar vermediği ve kamu düzenini bozmadığı ölçüde ve sürece buna izin verilir, düzenlemeler de buna göre yapılır. Tek millet, tek devlet olmanın gereği bulunan ortak alan da ortak karar ile belirlenir.

24 yıl önce
Dinde reform talebi-II
İslâm’ın içini boşaltan Müslümanlar
Biden’ın seçim stratejisinde İsrail açmazı
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm