|
İctihadın haysiyeti

M.Ü. İlahiyat Fakültesi''ne başörtüsü yasağını uygulamak üzere dekan tayin edilen Z. Beyaz, geçenlerde çıktığı bir TV. Programında, düzeltilmesi bir kitaba konu olacak kadar yanlış şeyler söyledi; programın en faydalı tarafı kamu oyunun Beyaz''ı biraz daha yakından tanıması oldu. Beyaz esip gürlerken bir ara "Ben bu kitabı yazdım, Nur sûresindeki 30-31. surelerin tesettürle ilgili olmadığını isbat ettim, ondan sonra kimse bu âyetleri delil olarak kullanmıyor" dedi. Bu yazıya sebep olan da işte bu cümledir. Bu vesile ile yine baş örtüsü ile ilgili olup önemli bulduğum, kamu oyunun aydınlatılması gerektiğine inandığım birkaç hatasına daha işaret edeceğim.

Nur sûresinin 30-31. âyetleri doğrudan tesettürle (örtünme ile) ilgilidir. Bu âyetlerde örtünme ile ilgili dört kavram ve emir vardır: 1. Karşı cinse şehvetle bakmamak, (gaddu''l-basar), 2. Cinsel organı korumak; yani zina yapmamak (hıfzu''l-ferc), 3. Başörtüsünün (hımâr/humur) uçlarını geriye atıp göğsü ve gerdanı açık bırakmamak, başörtüsünü göğüs ve gerdanı da örtecek şekilde bağlamak, 4. Zîneti (cinsel cazibesi olan yerleri, avret yerlerini) yabancılara göstermemek (ibdâu''z-zîne). Bu kavramlar ve emrin bağlayıcılığı konusunda daha önce yaptığımız bir tartışma Yeni Şafak sayfalarında yayımlanacaktır, isteyenler oradan okuyabilirler. Kısaca söylemek gerekirse kılık kıyafet (moda) örf ve âdete bırakılmıştır, fakat tesettür (nerelerin örtüleceği) Kur''an''da, Sünnette ve icmâda açıklanmıştır. Fercin hıfzedilmesine, iffetin korunması değil de kilot giyilmesi mânası veren bir kimsenin ilmi de, beyanı da ciddiye alınamaz. İctihadın da bir haysiyeti vardır, bu kelime olur olmaz yerde kullanılamaz.

Kur''an bir yandan kölelik ve cariyeliğe son vermek üzere tedbirler alırken diğer yandan mevcut kölelerin durumlarını ıslah edecek tedbirler getirmiş; onlar hakkında hür kadınlardan farklı birçok hüküm sevketmiştir. Yani hür kadınla cariye arasında birçok yerde farklı hükümler vardır. Fıkıhçılar buradan hareket ederek örtünme bakımından da cariyenin farklı olduğunu ileri sürmüşlerdir; bununla beraber fark yoktur diyenler de vardır, farklı diyenlerin de tamamı şortlu resmi kabul etmezler, açılacak yerleri daha fazla sınırlarlar. Durum böyle iken "Kur''an''da örtünme olsaydı fıkıhçılar cariye hakkında bunları söylemezlerdi" demek peşin hükümle, bastırılan kararları meşrulaştırmak azmiyle yola çıkmanın perişan sonucudur. Kur''an''da olan hür kadınların örtünmesidir, olmayan ise cariyelerin farklı örtünecekleridir. Kur''an''da olanı delil kılmak yerine olmayanı kanıt olarak kullanmak, fıkıhçıların farklı statüde olduğunu düşünerek cariyelerin farklı örtünebilecekleri konusundaki ictihadlarını esas alarak Kur''an''ı buna ayarlamak, hür kadınları cariyelere -örtünme değil, açılma bakımından- kıyas etmek ancak kendilerine müctehid payesi veren bilgisizlerin yapacağı iştir. İlim adamlarına yakışan, uzmanlık alanlarında iddia sahibi olmaktır; Beyaz''ın uzmanlık alanı Tefsir midir, Fıkıh mıdır, Usul müdür; yoksa sosyoloji, tarih, iktisat mıdır? Ben bir fıkıh hocasıyım, Beyaz ve benzerlerine Fıkıh''tan mezuniyet notu bile vermem.

"Kızlarımıza din ruhsat veriyor, kolayca açıp girebilirler, günah varsa devletin boynuna olur, onların sorumluluğu yoktur" sözlerini bir insanın "rahatça" nasıl söyleyebileceğini bir türlü anlayamıyorum! Ruhsat zarurete dayanır, genel ve özel zaruretin belirlenmesi ve uygulanması kolay bir iş değildir. Zaruret haksız bir karar ve uygulamadan kaynaklanıyorsa bu haksızlığı ortadan kaldırmak için çaba göstermek, uygulamanın doğrudan muhatabı olan kızlardan ve kadınlardan başlayarak -Beyaz dahil- bütün ilgililere farzdır. Farazi olarak bir kimsenin kapatması gereken yerini açma zarureti gerçekleşse bile açması kolay değildir, insanda bir de edep vardır; kolay diyenler doktora gittiklerinde şuralarını buralarını rahatça açabiliyorlar mı?

Hocaların "Biz bu işin dînî yönüne girmeyelim, bunun içinden çıkamayız, hukuk yönünü uygulayalım" sözleri ya uydurulmuştur veya çarpıtılmıştır. Çünkü aynı programda Bekir Topaloğlu, hocaların yüzde doksan dokuzunun, başörtüsünün dînî hükmü konusunda Beyaz''dan farklı düşündüklerini açıkladı. Bu konuda içinden çıkılamayacak bir durum yok, dînin hükmü açık ve net: Müslüman kadının elleri, yüzü ve ayakları hariç vücudunu uygun giysilerle kapatması farz, açması haramdır. Bu konuda sünnî olan ve olmayan bütün mezheplerin ittifakı vardır. Örtünmeyen müslüman kadınlar dinden çıkmazlar ama içki içen, faiz yiyen müslümanlar gibi günah işlemiş olurlar. Asıl içinden çıkılamayacak yön hukuk yönüdür; çünkü okuyan ve çalışan kadınların -ister inanca, ister kişisel tercihe dayansın- kıyafetleri yüzünden okuma ve çalışma haklarını ellerinden alan bir düzenleme, anayasaya bile konsa hukuka aykırıdır; evrensel demokratik hukuk anlayış ve uygulamasına ters düşer. İşi, içinden çıkılmaz hale getiren şey, ülkemizdeki bağnazların dîne ve hukuka aykırı bir uygulamada inat ve ısrar etmeleridir.

23 yıl önce
İctihadın haysiyeti
Dünyayı iyilik değiştirecek, Türkiye değiştirecek
Gazze’nin şifreleri: Masumiyet ve mahzuniyet ilkeleri
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar