|
Yanlış tavır

Bir yazımızda "Başörtüsünün aleyhinde olanlar, sakala bıyığa dil uzatanlar, anadilinde namazı savunanlar, din eğitimine karşı çıkanlar, müslümanların helal kazanç peşinde olmalarını tenkit veya alay konusu edinenler, İslam''a ait bazı konuları kötü maksatlarla gündeme getirerek kafa karıştıranlar.. hep hariçten gazel okuyanlardır" demiştik. Hariçten gazel okuyanlar bunu yaparken dahildekilerin hocaları, ilahiyatçıları ne yapıyorlar? Bir kısmı bu "ahlakî, dinî ve hukukî" olmayan davranış karşısında yer alıyor, "hem din hem de hukuk açısından söylenenlerin ve istenenlerin meşru olmadığını, dindarın din hayatına kimsenin karışma hakkının bulunmadığını" ifade ediyorlar. Bizim "yanlış tavır" olarak nitelendirdiğimiz tavrı benimseyen ilahiyatçılar ise, kitapların ortasını değil, kenarını, kıyısını, satır aralarını okumaya, "bu zaten dinde yoktur" diyebilmek için delil aramaya koyuluyorlar. Eğer önceden yazılanlar arasında, muteber olmasa bile işlerine gelen bir ibare bulamazlarsa yeniden yorum yapmaya, ictihad etmeye (!) kalkışıyorlar. "Başörtüsü mü dediniz, o zaten Kur''an''da yok, var ise de mânası ve hükmü şöyle; sakal mı dediniz, o zaten bir kavim âdeti, kültür, hatta moda meselesi, din ile bir alakası yok; faiz mi dediniz, o bir ekonomi bilimi meselesi, bilim ne diyorsa odur, Kur''an''ın, Peygamber''in söyledikleri tarihe aittir, başka mahzurları sebebiyledir; Cuma namazı mı dediniz, elbette memurlar kılmaz, o namaz siyasidir, memur devletin kanun ve buyruklarına uymak mecburiyetindedir, devlet izin vermiyorsa memur Cuma namazı ile yükümlü olmaz..." diyorlar.

Bize göre bu tavır üç cihetten yanlıştır, yersizdir, tutarsızdır, dine ve hukuka aykırıdır:

1. Madem bu ibadetler ve uygulamalar dinde yoktu veya dinle ilgili değil idi, yüzyıllardır uygulana geldiği halde niçin daha önce seslerini çıkarmıyorlar da hariçten gazel okuyanlar ve haksız olarak din hayatına müdahale edenler harekete geçince onlara çanak tutuyor, söylediklerini ve yaptıklarını din adına savunmaya kalkıyorlar? Doğru olan tavır, birileri istesin istemesin dinin doğrularını ve dince yanlış olanları uygun zamanlarda, yerlerde ve şekillerde -din bunu istediği için, müslümanların buna ihtiyaçları bulunduğu için- açıklamaktır.

2. Bir şeyin dinde/dînî olup olmadığının ölçütü, İslam''a göre Kur''an, Sünnet ve muteber ictihadlardır. İnsan haklarına ve hukuka göre ise insanların inançları ve dini uygulamalarıdır. İslam''da geçerli olan ölçütlere göre dinde ve dînî olan bir uygulama, bazı ilahiyatçıların kafalarına uygun gelmiyorsa bu onların meselesidir, kendi anlayış ve ictihadlarını başkalarına dayatma hakları yoktur. Demokratik hukuk devletlerinde de dindarın inanç ve uygulamasına bakılır; dindar bir şeye inanıyorsa, bir şeyi inancı gereği yapıyorsa, bu inanç ve uygulama bir başka ölçek ve ölçüte göre değerlendirilemez, dindarın inanç ve uygulamasına müdahale edilemez, yeter ki dindar, başkalarının hak ve özgürlüklerini ihlal etmesin!

3. Laik devlet anlayış ve uygulamalarında, bir din kuralına bütün vatandaşların mecbur kılınması laikliğe aykırıdır, mesela bir kanun çıkarılır ve "bütün bayanlar İslam''ın emri olduğu için başlarını örtecekler" veya "herkes Cuma namazı kılacak" denirse bu laikliğe aykırıdır. Ama inancı gereği başını örteni serbest bırakan, inancı gereği Cuma namazı kılmak isteyen devlet görevlisine bu imkanı veren hukuki düzenleme laikliğe aykırı değildir; artık inattan vazgeçip laikliği böyle anlama ve uygulamanın zamanı gelmiştir.

23 yıl önce
Yanlış tavır
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak