
Hukuk Devleti''nin özü “adalet”i sağlamaktır. Adalet yoksa, Hukuk Devleti de Adaletin olmadığı yerde yoktur. Şu halde Hukuk Devleti yerine “Adalet Devleti” demek daha doğru olurdu. Esasen bu terim; Hukuk Devleti terimi ondokuzuncu yüzyılın başında Almanya''da doğunca, “Pozitif Hukuk Devleti” anlamından çok -veya bu anlamda değil- “Hakk” Devleti, “Hakkaniyet Devleti” anlamında kullanılmakta idi.
Bizde “Hukuk” terimi Tanzimat Dönemi sonlarında ve Batı etkisi ile “Hakk”ın çoğulu olmaktan farklı bir anlam kazandı. İslâm''da bu anlamda “Fıkh” terimi kullanılıyordu ve Hukuk''tan daha geniş bir anlam taşıyordu. “İbadet” kurallarını da içeriyordu.
Hukuk Devleti''nin şeklî kuralları saptırılınca terimler de anlam kaymasına uğramıştı. Şeriat ile Fıkh da, Tabiî Hukuk ile Pozitif Hukuk da zihinlerde açıkça ayrılamıyordu. “Batılılaşma” süreci başlayınca terim ve kavram kargaşası büsbütün çoğaldı. Meşrutiyet Dönemi''nde “kanun diye kanun diye kanun tepelendi” tesbitine bile bu kargaşa görülebilir.
28 Şubat sonrasında da, bu güne kadar da, Merhum Niyazi Berkes''in “iki yüz yıldır neden bocalıyoruz?” sorusuna “ne münasebet! Artık bocalamıyoruz ki!” tepkisini verecek bir konuma gelemedik. Dehşetle gördük ki birçok zevat, hatta birçok “Hukuk bilgini”, artık Hukuk Devleti''nin şeklî güvencelerini “Kanun Devleti” diye ayırdıktan sonra, bu ayırımın bilincine varıldığı ümîdini temelden yıkıyor, “Kanun diye kanun diye kanun tepelendi” sözü hiç değilse Hukuk Devleti''nin şeklî güvencelerinin iyi düzenlenmesi gereğini belirtirken, bu zevât şeklî güvence ilkelerinden birisi olan ve anlamı da yine doğru bir uzlaşma ile anlaşılamayan “lâiklik ilkesi”ni dolayısı ile: kendi idrâki ile aslında laiklik ilkesi demek olmayan lâiklik ilkesini “adalet” yerine geçirmiş ve ahlâm kesiyor: -Herşeyden önce şunu belirtmeleyim ki: Kanun Devleti ile Hukuk Devleti''nin aynı şeyler olmadığının, Hukuk Devleti tehlikeye girinci laiklik ilkesinin korunması için silâhlı koruma mekanizmalarının derhal devreye gireceğinin belirtilmesi (ve bu bağlamda Hukuk Devleti''nin ne olduğunu gerçekten bilenlerin delirtilmesi) gerekir!
28 Şubat, 2003''e kadar çeke çeke uzatıldı. (1997-2003). 2003 yılında artık bitti mi? Heyhat! “çek uzasın!” direktifi artık yanlış anlaşılan Hukuk Devleti''nin başlıca şeklî güvencesi olmuş. Yıl var bir güne değmez, gün var bin aya değer! -Bu sorunun, karşılaştığımız somut ve haykıran adaletsizliğin artık çözülmesi gerekmez mi Sayın Böyüğüm?- Haklısın amma velâkin 28 Şubat esnek örtüsünü çekerek bu sorunu sürekli örtmek zorundayız. Ya çekil, ya çek! Ya deve, ya bu diyar! Ha bu diyar veya habudi Yâr! Yar yüreğim yâr/ Gör ki neler var? İçim-dışım baldıran zehiri oldu! Var mı aldıran? Ya çaldıran, ya Baldıran! -Hakk-ı âliniz var Sayın Böyüğüm!
“Dünya''nın tuzu” olmaları gereken hakîmler, bilgeler nerede? -Artık satmıyoruz, tek tük bir köşeden çıksa bile iade ediyoruz. Esasen bizde 1494''den beri pek rastlanmıyordu, bugün YÖK standardlarına hiç uymuyor!
Olmuyor ey Azîzan! Bulmak için, ne aradığını bilmek gerek! Adalet arıyorsak, adaletin ne olduğunubilmek gerek! Bu bilincin yaygınlaşması için çevre şartlarının sağlanması gerek! Aramıza sokulan şeklî ayırımcılıklar fitnesi; Teziç ile Özemre''yi iki ayrı kutupta gösteriyorsa, bunun sonu işin içinden çıkılmaz “parçala ve tahakküm et!” fitnelerinin birbiri ardınca sahneye konması olur.
1982 Anayasası''nın hazırlanması “Adalet Özlemi” ile olmadı. Bilimsel özerklik de artık “YÖK''ün hükümetden bağımsızlığı” anlamına gelmeye başladı. Kurumlar arasında verimli bir işbirliğini sağlamak için “Sevgi''nin Adaleti” bilincinde ve özleminde birleşmemiz gerek! 28 Şubat artık çeke çeke uzayamaz hale geldi ve çözülmedikçe ileride “Tepegöz” haline gelmesi mukadder olan sorunlar tekmelenerek de çözülmeyip büsbütün büyüdü. Tepegöz''e 28 Şubat örtüsü kâr etmez. Ne bekliyoruz? “Önümüze gelene bir tekme” diye diye sorunlarımızı derleştirdik.
Kurumların iyi niyetle kurulmaları yetmiyor. “Eslâf”ın iyi niyetinin “ahlâf”da devam etmesi gerek! Bilinçli iyi niyetin! Vakıf kurumu bugün ne hale geldi? Neredeyse “vakfı bırak/ mortgage''a bak!” derken, bir yandan da “yaralı leylek, saçı bitmedik yetim edebiyatı”nı ters yönde kullanmayı sürdürüyor, “28 Şubat''ı çek, uzasın!” siyasetini bu alanda da terk etmiyoruz. YÖK de Özemre''nin Molla Lûtfî çizgisini değil, “lâik” görünüşlü Hatibzade zihniyetini koruyor. Bunun sonucunda da “çek uzasın!” devam ediyor! Ey Azîzan! “Çek uzasın” demek, “inceldiği yerden kopsun!”u da içerir. Maâzallah! Ey Türk uyan! Öldürmek için değil, yaşamak ve yaşatmak için!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.