|
Bakalım bu iddialara ne diyeceksiniz!

Şimdi ben şöyle bir iddiada bulunsam ve “PKK''dan bazı gruplar, Irak''taki Sünni direnişçilerle pazarlık yapıyor. Aylardır görüşmeler sürdürülüyor. PKK''lı gruplar, ABD''ye karşı direnişe katılmak için Sünni gruplara işbirliği teklif ediyor!” desem kimler, ne anlar? “Görüşme teklifleri hatta baskılarının PKK''lılardan geldiğini, direnişçi grupların; ''böyle bir işbirliği direnişi zayıflatır, imajını bozar, Türkiye''de algılanışına zarar verir'' diyerek bugüne kadar işbirliğini reddettiğini, ancak görüşmelerin sürdüğünü” söylersem nasıl anlaşılır?

“Hayır, böyle bir şey yok. Bu bir manipulasyon hatta komplo teorisi” diyecek olanlara karşı, görüşmelerin tarihini ve katılanların isimlerini yazarsam, görüntülerini yayınlarsam kimlerin ağzı kapanır? Böyle bir işbirliği, bölgede ne gibi değişikliklere yol açar? Özellikle PKK ile Barzani/Talabani grupları arasındaki ilişki nasıl bir hal alır?

Peki Kuzey Irak''taki İsrail askeri üsleriyle, depolarıyla ilgili hiç yayınlanmayan resimler yayınlasam. Türk, İsrailli, Amerikalı ve bazı Kürtler''in de içinde bulunduğu özel birimlerin nerelerde ne tür ortak üsleri bulunduğunu, nerelere füze ve mühimmat yığınağı yaptıklarını, bu stokları nereye, hangi ülkeye gönderdiklerini yazsam, ne olur? Öncelikle herkes susar. Kimse konu hakkında bir cümle bile sarfetmez. En fazla bir yalanlama gelir ve konu kapanır.

Çarpıcı değil mi? Kaosun, belirsizliğin hüküm sürdüğü coğrafyamızda, bütün hesapların sürekli değiştiği bir yerde her şeyin mümkün olduğunu, herkesin herkesle işbirliği yapabileceğini, düşmanların bir anda dost olabildiğini, dostlar arasında keskin düşmanlıklar başlayabileceğini, çıkarların, güç mücadelelerinin, nüfuz savaşlarının, daha yeni başladığı, yıllarca süreceği Afro-Asya kuşağında politikaların, taktiklerin sürekli değiştiğini anlak için önyargı ve ön kabullerden uzak durmak gerekiyor, değil mi?

İstanbul''da yapılan “Sünni liderler toplantısı” da böyle bir şey. ABD gibi, Rusya gibi, İsrail ve İngiltere gibi, Türkiye de kendi bölgesinde gücünü, etkinliğini artırmak, bölgesel kaostan çıkış yolu bulmak için kendince bazı çalışmalar yürütüyor. Bunların bir kısmı İran''la, bir kısmı ABD/İngiltere ile iş birliği içinde, bir kısmı da Türkiye''nin kendi önceliklerine göre şekilleniyor. 16 Aralık''ta Hürriyet gazetesi bu toplantı üzerinden, beni de kaynak kullanarak, hükümetin dış politikasını eleştirdi. Dün de Mehmet Y. Yılmaz aynı doğrultuda konuyu tekrar hatırlattı. Toplantıya katılan Mevlana Semiul Hak ve Fazlurrahman Pakistan''ın önde gelen Sünni liderlerinden. Taliban düşüncesinin beyin takımından. Semiul Hak, bu düşüncenin önemli kurumu olan Hakkaniye medresesinin başında. İkisi de Taliban''ın kök saldığı Diyobendi ekolüne mensup. Peki bunlar toplantıya katılmışsa ne olmuş! Bu çevrelerle başka hangi ülkeler görüşüyor izleyen var mı?

Oysa ben aynı yazıda, Iraklı Sünni gruplarla ABD''nin Zalmay Halilzad üzerinden bir yıldır pazarlık yaptığını, görüşmelerin Amman''da devam ettiğini, sürecin birbirine paralel olduğunu belirttim. Başka yazılarımda ise, ABD''nin en büyük düşmanlarından Taliban''la iki yıldır pazarlık yaptığını, bir taraftan savaştığı Taliban''ı diğer taraftan Hamid Karzai hükümeti ile işbirliği yapmaya ikna etmek için uğraştığını yazdım. Ve bunların hepsi gerçek!

Bu köşede, dünya genelinde ve bölgemizde yaşananları hem teorik hem de ince detaylarıyla tartışıyorum. Ve birçok şey hakkında önceden bilgi aktarıyorum. Bunu yaparken, birilerini hedef almıyorum, hangi ülkenin gündelik iç politikasını nasıl ilgilendirdiğine genelde bakmıyorum. Daha büyük resmin aydınlanması için genel eğilimleri ve can alıcı detayları hatırlatıyorum.

Sığ limanlara demir atanlardan değilim. Bugün böyle yarın tam tersi yazmıyorum. Yazdıkları yüzünden yüzü kızaranlardan da değilim. İnanması zor şeyler için biraz beklemeyi öneriyorum sadece. Çünkü ben, Türkiye''nin bu kaotik süreci, dar grupların, parti politikalarının gündelik taktiklerine göre algılamaması gerektiğine inanıyorum. Bu konular, tıpkı yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi, iç politikanın dar sokaklarına hapsedilecek kadar sıradan değil. Ortadoğu ve Orta Asya''da korkunç bir jeopolitik oyun oynanıyor ve bu, yüzyılın dünyasını şekillendirecek. Böylesine büyük bir mücadeleyi, gündelik iç politik manevralara kurban etmemek lazım.

Avrasya satrancında bir kurban ülke

Türkmenistan''ı 21 yıl yöneten, ömür boyu devlet başkanı ilan edilen, renkli uygulamalarıyla dünyanın gündeminden düşmeyen, Sovyet dönemi Orta Asya liderlerinden Saparmurat Niyazov, kendisine göre Türkmenistan''ın Atatürk''ü öldü. Dramatik bir hayat hikayesi güç ve ihtişamla sona erdi. Bazılarına göre diktatördü. Ülkesinde muhalefeti yok etti. Demokrasi ve özgürlüklere tahammülü yoktu. Tek adam olarak ülkenin başına geçti, tek adam olarak öldü. Kişiliği, inançları, icraatları elbette çok tartışılacak. Ancak şu an için ondan daha önemli bir şey var: Türkmenistan ne olacak? İkinci, üçüncü, dördüncü adamın olmadığı ülkeyi nasıl bir gelecek bekliyor? Bir çeşit Türkmen Kadife Devrimi mi izleyeceğiz? Uzun süren istikrarsızlıklar, bu güzel ülkeyi ne hale getirecek? Avrasya''daki jeopolitik satrancın tam merkezinde olan, Hazar kavgasının göbeğinde olan bu küçük, zengin ülke, hangi güçlerin savaş alanına dönüşecek? Zenginlikleri gücünden çok çok fazla olan Türkmenistan, Hazar mücadelesinin ilk kurbanı mı olacak? Türkmenistan halkının bu geçiş dönemini yara almadan atlatmasını, birlik içinde, bağımsız ve özgür bir geleceğe doğru adım atma becerisini göstermesini diliyorum.

17 yıl önce
Bakalım bu iddialara ne diyeceksiniz!
İşyerinde çalışma kuralları
‘Dolar’a karşı ulusal ‘İletişim’…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar