|
Bir Katyuşa da ben aldım!

BEYRUT- Güney Lübnan eskisinden daha güçlü. Her ne kadar İsrail, sınırdan 25 kilometre kuzeye kadar bütün yerleşim birimlerini yok etmeye, bölgeyi insansızlaştırmaya çalışsa, onları en az üç yıl kafalarını kaldıramayacak hale getirmiş gibi görünse de birer enkaza dönüşen köylere dönüş hızlı. İnsanlar, köylerin yeniden kurulacağına, evlerin yapılacağına, hayatın başlayacağına inanıyor. Topraklarına ve özgürlüklerine tutkuyla bağlı olan bu insanları hangi güç yıldırabilir?

Uluslararası gücün gelişine ve İsrail’in çekilme takvimine göre Lübnan ordusu bölgeye yerleşiyor. Lübnan ordusunun ulaştığı son noktadan itibaren BM barış gücü askerlerinin kontrolü var. Ancak daha güneye inildiğinde belirsizlik sürüyor. Sur’da Şiiler’in olduğu dört bölge bombalanmış. Sekiz katlı bir binanın son iki katı vurulmuş. Antik Sur kentinin en eski Sünni camisinin imamı, 25 ceset olduğunu, hâlâ orada beklediğini söylüyor.

Ateşkes kararı alınalı iki hafta olmasına rağmen asıl darbeyi yiyen sınır köylerine pek kimse ulaşamamış. Geri dönenler evlerinin yerine enkaz bulmuşlar. Kimi tamire başlamış kimileri de ne yapacağını bilemez halde bekliyor. Köylerin bazıları sığınak delici bombalarla vurulmuş, mahalleler yok edilmiş. Ağır bir koku, patlamamış top mermileri karşılıyor sizi. Kadınlar ellerinde çocukları gelen araçları durdurup, ne yapacaklarını soruyor. “Günlerdir bu haldeyiz, kimse gelmedi, ne yapacağımızı bilmiyoruz” diye yakınıyor. Bu görüntünün yansıtılmasını, seslerinin duyurulmasını istiyor.

Hizbullah, evlerini kaybedenlere ekonomik yardımlar başlatmış, tespit yapıp zararlarını karşılıyor. Hizbullah bayraklı araçlar her tarafta, halkın ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Yemek dağıtıyor, ihtiyaç listeleri yapıyor.

Tam sınırdayız. Beyyada köyü: Tamamen yok edilmiş. Yine sınıra en yakın köy olan Şem’a. Hâlâ İsrail askerleri var. Geceleri devriye gezdikleri, gündüzleri ortalıkta görünmedikleri söyleniyor. Daha önce ölenler mezarlarından çıkarılıp tekrar gömülüyor. Şem’a köyünde dört kişinin cenaze törenine denk geldik. Biri Hizbullah direnişçisi. Çiçeklerle süslenmiş. Ağıtlar ve sloganlar eşliğinde mezarlığa getirildi. Aynı şehide ağlayan anne, baba, dede, kız kardeş ve genç bir kadın. Gururlu, adanmış ancak içten içe ağlayan köyün delikanlıları. Hüzün ve övünçlerini gizlemeyen genç kızlar. Bizi gezdiren kişi Sünni olmasına rağmen kabre indiriliyor ve telkin verdiriliyor. 23 yaşlarındaki şehid, şarapnel parçalarıyla dolu mezarlıkta “Ya Allah, Ya Hizbullah” sloganlarıyla toprağa veriliyor. Yaşlı bir adam mezara inip İsrail aleyhine nutuk çekiyor.

Şam’a köyü, İsrail askerlerinin girdiği ilk yer. 15 gün boyunca bombalanmış. İsrail sınırına bakan tepeye çıkıyoruz. 65 yaşlarında fakir bir adam torunlarıyla yıkılmış evin önünde oturuyor. Yanımıza gelip hararetle olanları anlatıyor. Sonunda; “İnsan ve hayvan görünce vuruyorlar. Her şey Lübnan için, Hizip için. Sabır gerek. İsrail bitene kadar sabredeceğiz ve savaşacağız” diyor. Yıkıntılar üzerine bez afişler asılmış. “Sizin demokrasiniz bu”, “Bu Amerika ve İsrail’in terörü”, “Köprülerimizi yıktınız ama kalplerimizi aşamadınız” yazılı afişler…

Sınıra bir kilometre boyunca ilerliyoruz. Tepelerde İsrail tankları var. Ana yoldan çıkmamamızı istiyorlar. Sayda’ya gitmek için aracımıza binen kişi, acele etmemizi söylüyor, ateşkese rağmen İsrail askerleri saldırabilirmiş.

Mecd el Zuun köyü. Tam bir harabe. Mezarlıklar bombalanmış, mezarlığın ortasında dev bir çukur açılmış. Ortaya saçılan iskeletler köylüler tarafından kapatılmış. Yine bir sığınak delici bunker-buster bombası, bir mahalleyi tamamen yok etmiş. Korkunç bir yıkım... Herkes bu insanlık suçunun kayıtlara geçmesini istiyor, bizi gezdirip “bunları da çekin” diyor. Hizbullah her yerde. Savaşan, direnen, bölge insanın her şeyi olan Hizbullah, onların yardımına koşan tek güç. Buralara daha Lübnan hükümeti ulaşmamış.

Mervah köyü. Hemen sınırda bir Sünni köyü. 23 kişi şehid olmuş. Köyün meydana yıkıntılarla dolu. Yaşlı bir adam ve iki yaşlı kadın aracı durduruyor. “Bahçede mayın var, ne yapacağımızı bilmiyoruz, bize yardım eder misiniz” diyor. Lübnan askerlerini beklemelerini söyleyip devam ediyoruz. Cami’nin hemen yanında Katyuşa parçaları. Zaman ayarı yapılırken patlamışlar. Bir direnişçi şehid olmuş. Kömüre dönüşen araç ve direnişçinin parçalanan elbisesi oracıkta. Katyuşa’nın bir parçasını Türkiye’ye getirmek için yanıma alıyorum. Direnen insanlara saygı için…

Bunca yıkıma rağmen insanlar güçlü, kararlı, onurlu. Acıyı sevinçle birlikte yaşıyorlar. Evleri yıkılsa da kalpleri ve iradeleri sapasağlam. Eskisinden daha da güçlüler. Çünkü bir zafer kazandılar. Bütün dünyaya rağmen. Ve bu zafer Ortadoğu’da çok şeyi değiştirecek.

Geri dönen köylülerden ve İsrail askerlerinden başka kimsenin olmadığı sıfır noktasına IHH insani yardım kuruluşu olmasa ulaşamazdım. IHH gönüllüsü İhsan Özyürek ve yine bir yardım organizasyonunun başındaki İmad İbrahim Said’e teşekkürlerimi gönderiyorum.


18 yıl önce
Bir Katyuşa da ben aldım!
Hayat dile yansır
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim