|
Güney Lübnan: Direnen köyler!

BEYRUT- Amerika’nın Irak’ta uyguladığı “şok ve dehşet” saldırılarına maruz kalan Lübnan, 3.6 milyar dolarlık zararı bir şekilde telafi eder ve yeniden imar edilir. Nitekim imar çalışmaları derhal başlatılmış. Ancak, Hizbullah’ın dünyayı şaşırtan direnci ile ülkeye yönelen uluslararası gücün etkileri, İsrail saldırganlığı ve ABD’nin yeni Ortadoğu dizaynı ile birlikte ele alındığında, Lübnan’ın eski günlerine dönmesinin çok zor olduğunu, krizin Güney Lübnan sınırlarını aşıp ülkenin tamamını tartışmalı hale getirdiğini söyleyebiliriz. Bölgesel stresin zirveye tırmandığı bir zamanda, dış etkenlere aşırı bağımlı, iç yapısı hassas dengeler üzerine kurulu bir ülkenin hem de böylesine ağır bir saldırıdan sonra kendi yolunu çizebilme iradesini gösterebileceğine inanmak mümkün mü?

Birkaç gündür Beyrut’ta bu soruların cevabını arıyorum. ABD-İngiliz ekseninin nasıl bir dünya kurmaya çalıştığını, bu sürecin Ortadoğu’ya nasıl yansıdığını, Lübnan krizinin “Büyük Oyun” içinde nereye oturduğunu, bölge için ne tür ayrıştırma senaryoları uygulandığını tartışmanın yanında, savaşın mağduru olan insanların gündelik yaşamlarını gözlemlemek için Beyrut’un güneyine, G. Lübnan’a, sınır köylerine gitmemiz gerekti. 8 Ağustos’ta ilan edilen ateşkesten sonra yeniden canlanmaya başlayan ama hâlâ sokakları, meydanları saldırıların ürkekliğini yansıtan Beyrut, bu gözlemi yapmaya yetmiyor.

Ronald Reagan, 20 Ağustos 1982’te Amerikan deniz piyadelerine “Barış Gücü” olarak Lübnan’a gitme emri verdi. Bu emir, üç yıl sonra, Lübnanlı bir kızın 243 Amerikalı deniz piyadesinin öldüğü saldırıyı gerçekleştirmesiyle fiyaskoya dönüştü ve Beyrut’u denizden bombalayan ABD, bölgeden ayrılmak zorunda kaldı. “Barış Gücü” adı altında gelen ABD güçleri bir anda kendilerini Lübnan’ı bombalar halde buldular. Bugün yine uluslararası güç Lübnan’da toplanmaya başladı. Bugün Barış Gücü olarak gelenlerin yarın Hizbullah’la savaşmayacağını, İran ve Suriye bağlantısı dolayısıyla Lübnan’a saldıran güçler haline gelmeyeceğini kim garanti edebilir?

Benzer bir senaryonun yeniden yaşanacağına, üstelik bu sefer Lübnan’la sınırlı olmayıp bölgesel bir krize yatırım yapıldığına inanan birisi olarak, Reagan’ın bu emri verdiği 20 Ağustos’ta Güney Lübnan’da bombalanan köyleri, kasabaları, köprüleri, camileri, sığınak delici bombalarla yerle bir edilen apartmanları, sınır köylerindeki çatışma izlerini görme fırsatı bulduk. Şimdilik sadece notlar halinde anlatayım:

- Beyrut’u, Sayda’ya, Sur’a ve daha güneye bağlayan yollar birkaç kilometre arayla, köprülerin ise tamamı bombalanmış. Özellikle kavşaklar seçilmiş. Yolun güneye giden tarafları bombalanmış, kuzeye gelen tarafı sağlam bırakılmış. Sebebi, güneyden çıkış yolu açık olsun ama kuzeyden güneye geçiş imkanı olmasın. Hizbullah’ın lojistik desteğini kesmek için G.Lübnan’ı insansızlaştırma girişiminin açık bir göstergesi bu. Fabrikalar, santralar, elektrik trafoları, küçük atölyeler bombalanmış. Kısaca, insan yaşamı için zorunlu ne varsa yok edilmiş.

- Yerleşim bölgelerinde yoğun olarak Şii bölgeleri bombalanmış ama sadece Hizbullah’a bağlı insanlar hedef alınmış. Emel Hareketi’ne mensup insanlara ait tek bir ev bile bombalanmamış. Camiler, okullar da saldırıdan nasibini almış.

- Hizbullah’ın direnişine Sünniler de katılmış. Destek açıklaması yapan Müslüman Kardeşler’e mensup direnişçilerden 6 kişi şehid olmuş. Dört kişi de yaralanmış. Ancak direnişe destek veren Sünnilerin ismi gizleniyor. Çünkü Lübnan’da sadece Hizbullah’ın silah taşıma izni var. Sünniler’in bu hakkı yok. Terörist kabul edilip cezalandırılıyorlar. Nitekim yaralanan dört kişi hapse atılmış. Savaşın uzun sürmesi halinde Müslüman Kardeşler’in de silahlı direnişe geçme kararı aldığı, buna yönelik hazırlıklara giriştiği ifade ediliyor.

- İsrail saldırıları Şii yerleşim birimlerini hedef almış. Bu evler özellikle seçilmiş ve yok edilmiş. Ancak vurulan Sünni köyleri de var. Hem de çok sayıda. Bu saldırılara bağlı olarak da çok sayıda Sünni de hayatını kaybetmiş.

- Hizbullah’ın; “Kudüs kurtulana kadar hiçbir grupla çatışmayacağız” açıklaması dikkat çekici. İsrail saldırılarını Şii-Sünni ayrışması için bir bahane olarak kullananlar aslında tersi bir durum olduğunu bilmeliler. Irak’taki mezhep çatışmasının aksine Lübnan krizi, Şiilerle Sünniler arasında bir yakınlaşma sağlayabilir. ABD’nin S. Arabistan, Ürdün ve Mısır arasında Sünni blok oluşturma gayretlerine rağmen, kitleler ve birçok Sünni cemaat tam tersi bir tutum içinde.

- Lübnan’da Şiiler’le Sünniler arasında değil, Şiiler’le Dürziler arasında ciddi gerilim var. Krizin temelinde ise, Velid Canbulat’ın İran ve Suriye ile ters düşüp Suudi Arabistan’a yakınlaşması var. Babası Kemal Canbulat’ın Suriyeliler tarafından öldürülmesinin bıraktığı bir kin var. Canbulat’ın Refik Hariri suikastinden bu yana Hizbullah karşıtı açıklamaları, ateşkesten sonra tekrar başladı. Ancak Dürziler’in küçük bir bölümü Hizbullah’ı destekliyor. Ayrıca, Hristiyanların bir bölümü Hizbullah’a destek verirken diğer bir bölümü karşı duruyor.

Sınır köylerinde Marmara depremini andıran görüntüleri ve “mukavemeti” de yarına bırakalım.

18 yıl önce
Güney Lübnan: Direnen köyler!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’