|
Neden bu kadar istekliyiz?

Hiçbir ülke, Lübnan’a asker gönderme konusunda Türkiye kadar istekli değil. ABD’nin “Uluslararası güç” planlamasına hiçbir ülke Türkiye kadar destek vermiyor. Uluslararası gücü komuta etmesi beklenen Fransa son anda vazgeçti ve göstermelik bir birlik gönderme kararı aldı. Şimdi komutayı İtalya’ya vermeye çalışıyorlar. Avrupa Birliği ülkeleri, birer birer kaytarıyor. Neden? Korkudan mı, kaypaklıktan mı? Bosna’da gösterdikleri acizlikten mi? Bence değil. BM Gücü’ne katılmak, bir ateşkesi ayakta tutmak, bizzat şahit olduğum o korkunç yıkımın bir daha olmaması için bir şeyler yapmak her ülkeden çok, yüzyıllarca bölgede kalan bizim üzerimize düşüyor. Nitekim insani yardım örgütlerimiz, herkesten önce oralara ulaştı, ev ev, köy köy dolaşıp yardım dağıtıyor. Anadolu’dan giden gönüllü insanlar, ateş altında bile bu çalışmalarına devam ediyor. Lübnan-Suriye sınırı Türkiye’den giden tırlarla dolu. Türkiye olarak oradayız. Asker olarak da orada bulunabiliriz, siyasi ve ekonomik olarak da... Ve bulunmalıyız...

Ama mesele bu kadar basit, bu kadar düz ve kolay anlaşılabilir değil. Lübnan konusunda tereddüt eden bütün ülkeler, ateşkesin çok kırılgan olduğunu, uzun sürmeyebileceğini, uluslararası gücün Hizbullah’ı silahsızlandırma tuzağına çekileceğini düşünüyor. Türkiye ise, bunları pek önemsemiyor. Sadece “Hizbullah’ın silahsızlandırılması” gibi bir rolü üslenmeyeceğine dair net ifadeler kullanıyor. Oysa daha bugünden işin rengi belli oldu. Öncelikle; 19 maddelik 1701 Nolu Karar’ın ilgili maddelerini dikkatle inceleyelim 8. Madde’de yer alan; “Bu bölgenin (Mavi Hat ve Litani Nehri arasında kalan güvenli bölge) 11. maddede zikredilen şartlara uygun olarak yetkilendirilen Lübnan ve UNIFIL güçleri dışında tamamen silahsızlandırılması ve silahlı unsurlardan arındırılması. Lübnan’da bulunan silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngören Taif Uyumları, 1559 ve 1680 nolu kararlarının bütünüyle hayata geçirilmesi, böylelikle Lübnan devletinden başka silahlı bir güç veya yetkinin olmayacağını ifade eden ve Lübnan 27 Temmuz 2006’da Lübnan Kabinesi’nin tarafından alınan kararın hayata geçirilmesi” ifadeleriyle 15 Madde’deki, “Herhangi bir kuruluş, örgüt ya da Lübnan’da bulunan çeşitli gruplara silah, cephane, patlayıcı madde, askeri araç gereç, özel askeri ekipman ve bunların yedek parçalarının satışı ya da temini” ifadesi, bölgeye yerleştirilecek gücün görevini açıkça tanımlıyor. O halde, Türkiye’nin “silahsızlandırma rolü üslenmeyeceğiz” kaydı ne kadar geçerli olacak?

İsrail ateşkesi iki kez ihlal etti. Önce Baalbek’e operasyon yaptılar, 21. Ağustos’ta da 3 Hizbullah direnişçisini öldürdüler. Yani Ateşkes her an bozulabilir.

Bölgedeki BM gücü UNIFIL’e bağlı askerlere, 21. Ağustos’ta “Silahlı Hizbullah direnişçilerine ateş açma” emri verdi. Bu emir, Hizbullah direnişçilerine silah taşıma yasağı getirmenin dışında, silahını teslim etmezse vurulacağına işaret ediyor. BM askerinin buna gücü yetmez, ama “uluslararası gücün” amacı hakkında açık işaret veriyor. Güney Lübnan’a silah nakli bu güçler tarafından önlenecek. Güya bölgeyi Lübnan askeri koruyacak. Mümkün mü? Suriye’yi bölgeden çıkaranlar Hizbullah’ı da devreden çıkarıp bölgeyi tamamen savunmasız hale getirecekler. Lübnan ordusunu buna gücünün yetmeyeceğini herkes biliyor. Böylece İsrail, Hizbullah’a karşı her türlü operasyonu yapacak ama Hizbullah cevap veremez hale gelecek. Ne olacak o zaman? BM gücü hedef olacak. BM gücü, İsrail’in bölgeye müdahalesine karşı durabilecek mi? Buna inanan var mı?

Türkiye’nin asker göndermesine zemin oluşturan 1701 Nolu BM Kararı açıkça silahsızlandırmayı öngörürken, bu karara dayanıp asker gönderenlerin “Asker göndereceğiz ama kararı uygulamayacağız” demesi ne anlama geliyor?

İlk gün dediğimiz gibi: Lübnan’ı Suriye’den çıkaran karar bu silahsızlandırmayı içeriyordu. Başaramadılar. Sonra İsrail saldırılarıyla yapmaya çalıştılar. Başaramadılar. Üçüncü adım bu işi “uluslar arası güce havale etmek” oldu. Kendimizi kandırmayalım. Yine başarısız olacak. Bu teşebbüs, Lübnan’ı ve bölgeyi daha berbat hale getirecek. Üçüncü başarısızlıktan sonra olacak olan şu: İsrail ve ABD yeni bir saldırı dalgası başlatacak. Ama bu sefer, kararı uygulamaya gidecek ülkeler de bu ateşin içinde kalacak. Hizbullah’la anlaşmadan bölgeye gönderilecek askerler, sadece ABD’yi, Lübnan’da bazı grupları ve birkaç Arap rejimini memnun edecek. Gerisi kayıplar listesi... İsrail’le bu kadar askeri yakınlığı olan Türkiye’nin, Lübnan halkını İsrail saldırılarından koruyabileceğini kim düşünebilir? Dünya bekliyor, ateşkesin ömrünü kestirmeye çalışıyor. Peki biz, neden bu kadar aceleci ve hevesliyiz?


18 yıl önce
Neden bu kadar istekliyiz?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset