|
Kıyamet: Hazcı bencil insanlar + zevksiz anonim insanlar
"Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?"
Tevfik Fikret"in Promete şiirinden

İnsanın işleyebileceği en büyük günah, kendisine kötülük etmesidir. Dini kitaplarda tafsilatlı olarak listesi verilen günahlar ne olacak? Dipnot. "Büyük günahlar" bile insanın kendisine ettiği kötülüğün dipnotudurlar.

Herkes kul hakkının büyüklüğünü hatırlıyorsa, şu sorunun sırası gelmiş olabilir: Bir kulun kendisine ettiği kötülükler de "kul hakkı"na girer mi?

Hedef kitlemizin önemli bir kısmını oluşturan hacı amcalar, "cevab veremedi" demesinler. Cevabımız, şeksiz, şüphesiz, evettir. Evet! Evet! Evet! İnsanın kendisine kötülük etmesi de kul hakkıdır; çünkü ben de bir kul değil miyim? Ne başkasına ne de kendime kötülük etmeye hakkım var. Dahası da var: Kulun kendisine kötülük etmesi, kul hakkının sadece bir parçası değil; bizatihi en büyük parçasıdır.

Hakkına girilen insanlarla helalleşmek, çok az insanın başarabildiği, kuşkusuz çok büyük bir meziyet. Fakat başkalarıyla helalleşmek, insanın kendisiyle helalleşme (m)eziyetinin yanında çocuk oyuncağı kalır.

İnsan kendisine haksızlık etmeye son veremediğinde, ister istemez, bu haksızlıktan başkaları da nasibini alıyor. Haksızlık bir insanın canını yakmaya görsün, domino taşı misali, onun yakınındakiler de bir bir sarsılıyor, yıkılıyor.

Bir kul olarak, herkesten önce kendisinin hakkına girmeye devam eden insan, üzülse de başka insanların haklarına girmeyi durduramıyor. Çünkü içi içine sığmıyor, taşıyor, taşkınlık yapıyor.

İnsan kendisine nasıl kötülük eder? Vaaza ihtiyacımız yok. Öyleyse basit bir örneğe misafir olalım. Kötü insanların en önemli vasıflarından biri, "çok şımarık" olmaktır. Bunu hatırlıyorsak, madalyonun arkasını çevirebiliriz: İnsanın hiç şımar(a)maması da "çok şımarık" olmak gibi kötü bir haldir; yıkıcıdır.

Mütevazı olmayı bilen ama şımarmayı "bilmeyen" bir insanın, kendisine hediye verildiğindeki donuk halini gözünüzün önüne getirin. Sevdiğiniz insan için en güzel hediyeyi aradınız buldunuz. Hediyenizin karşılığında, sadece onun sevindiğini görmek isterken, soğuk, donuk ve tutuk bir ifadeyle karşılaştınız. Kötü bir durum. Durum kötüyse, orada bir kötülük vardır.

Yeri geldiğinde şımar(a)mayan bir insanın sebep olduğu kötülük budur. Biraz şımarabilseydin, yanındaki insanlar kendilerini kötü hissetmeyecek, öyle kötü olmayacaklardı. Oysa her zaman değil, zaman zaman "çocuklar gibi sevinmek", fıtrata dönmekten başka bir şey değildir.

Geçen günkü yazısında (bit.ly/1qwokU8), kadim yalnızlığım İbrahim Tenekeci, haset ile kıskançlığın aynı şey olmadığını, aralarındaki farkı anlatıyordu. Kıskanç insan "Benim de olsun!" derken, hasetçi insan "Onun da olmasın!" diyen kişidir, diyordu.

Demeye çalıştığım şu: Kıskançlık-haset meselesinde olduğu gibi, zevk-haz meselesini de ıskalamadık mı?

Bu konuda gözümü açan kişi, 20 liraların arka yüzünde fotoğrafını gördüğümüz "Mimar Kemalettin"tir. Hakkını teslim edeyim. Bir arkadaşına içini dökerken, hayatını "Türk"e has zevk"i yaşatmak için hasrettiğini okumuştum. "Türk"e has zevk"..

Hazcı bencil insanlar ile zevksiz anonim insanlar arasında yaşamak, bizim kıyametimizdir. Dahası da var: "Zevksiz müslümanlık" kul hakkını çoğaltıyor. Hayattan zevk alamayan insandan güzellik sadır olmuyor, iyilik çoğalmıyor.

Namaz kılmak veya kitap okumak sadece ödev oluyor. Ödev olduğu için de sıkıcı oluyor, zevk vermiyor. Ne namaz kılmaktan zevk alıyor, ne de kitap okumaktan.

Melamilerin sesini taklit etmeye çalışarak söyleyecek olursak: Uykusuz mutsuz bir gecenin sabahında, kızıllık tepeleri aşmak üzereyken, uzun zaman sonra gözü yaşlı sabah namazı kılmanın zevkini bilmiyor. Gurur yapmadan, hangi yüzle geldin sorusundan korkmadan, "Bir kere daha anladım ki gidecek bir yerim yok, baba yine ben geldim…" der gibi, "Köpeksem, bu kapının köpeğiyim!" diyemiyor. Yıllardır (mütevazı) insan numarası yapıyor çünkü.

Bir ırmağın kenarında oturup hayatını düşünür gibi; ne Ghamidi"nin "I"lemu" ("Biliniz ki") deyişinden (http://bit.ly/1q0kExD), ne de Reid"in çığlığındaki (http://bit.ly/1cD5RBU) efkârdan zevk alınıyor. Haz ile ödev arasında sallanan salıncak hiç boş kalmıyor.

Bir şeyin zevkine "varamayan" insan, hayatta bir yere varabilir mi? Evet, bir şeyin zevkine varamayan insan. O muhteşem çelişkinin kapısına varabilir mi: Dua ederken Allah"a emir kipiyle hitap ederiz! Kulluk makamındaki insan, en aşağıdan en yukarıya doğru emir kipiyle konuşur.

Dua ederken, kul, Allah"a emreder. "Yardım eder misin?" demeyiz, emrederiz: "Allah"ım n"olur daha çok yardım et!" Emir kipi sadece hiyerarşide kullanılmaz, aynı zamanda samimiyet kipidir.

Bazen bir günah bin sevabın öğretemediğini öğretir.

Bazen bir sevap bin günahın veremediği zevki verir.

Oysa bir ödev sadece ödü patlayanlar için ödevdir.

Oysa bir görev sadece göremeyenler için görevdir.

Gayrisi için zevktir; "zevkle"dir.

Sözlüğün de dediği gibi, zevk, "güzeli çirkinden ayırma yeteneği"dir.

10 yıl önce
Kıyamet: Hazcı bencil insanlar + zevksiz anonim insanlar
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi