|
Çin’le daha güçlü iş birliği

Son 5-6 aydır ABD Başkanı Donald j. Trump’ın, Türkiye ile ilgili söyledikleri artık iyice rahatsız edici bir duruma geldi. Karşımızda sanki Türkiye ile müttefik değil de savaş halindeki bir devletin başkanı var. Türkiye’nin ABD’yle ilişkilerini düzeltme hamlesi hep bir ileri bir geri gidiyor, Trump sayesinde. Ya bu duruma alışmalıyız ya da kendimize ABD’nin ikircikli politikasını dikkate almadan yeni müttefikler aramalıyız.



Aslında çok alternatifimiz de yok. Bir süredir zaten çoklu bir dış politika çerçevesinde hareket ederek farklı devletlerle stratejik iş birliklerine gidiyoruz. Bizim yıllardır sürdürdüğümüz bir ABD ve Avrupa politikası var, aynı zamanda Asya ülkeleriyle de güçlü ilişkilerimiz söz konusu. Örneğin Rusya, Pakistan, İran ve Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerimizin tarihi bir derinliği var. ABD ve Avrupa ile ilişkilerimiz kadar, Asya ülkeleriyle de bağlarımızın güçlü bir şekilde sürdürülmesi önemli. Yoksa ABD Başkanı’nın her yaptığı tutarsız konuşmayı dikkate almak zorunda kalırız.

Türkiye’nin adı geçen ülkeler dışında kalan Asya bloku ile ilişkileri henüz ne yazık ki istenilen düzeyde değil. Hindistan, Japonya, Güney Kore, Çin’le yeni bir partnerlik ve ortak iş birliği gerekiyor. Genelde bu ülkelerle iş birliğinde ekonominin öncelikli olduğu görülse de stratejik bir boyutun da olması önem arz ediyor. Mesela Hindistan ile tarihi ve kültürel bağlarımız Pakistan kadar derin olmasına rağmen ilişkilerimiz neden istenilen düzeyde değil? Hindistan’ın nüfusunun büyüklüğü fark edilse de ekonomisinin gücü yeterince anlaşılmış değil. Bu sadece Türkiye’nin eksiği ya da yanlışı değil. Güneydoğu Asya ülkelerinde de bir gönülsüzlük var. Onlar da Türkiye’nin gücü ve etkisini yeterince anlayabilmiş değiller.

Bu saydığım ülkeler içinde Çin’in ayrı bir yeri olmalı. Hatta Türkiye-Çin ilişkilerinin özel bir boyutunun olması gerekiyor. Şu dönemde Amerikan başkanın her ağzını açtığında Türkiye’ye ekonomik olarak karşılık verme hezeyanını umursamamanın yolu Çin’le çok boyutlu bir ilişkiden geçiyor. Birkaç hafta önce Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Pekin’de “Türkiye ve Çin” konulu bir panel düzenlendi. Panele hem Türkiye’den hem Çin’den konunun uzmanı olan akademisyenler katılarak Türkiye- Çin ilişkilerini masaya yatırdılar. Bu panelin Çin’de yapılmış olması bile ufuk açıcı bir girişimdir ve Türkiye’nin Çin’e yönelmesinde çok kapsamlı bir şekilde hareket edileceğini göstermektedir.

Gerek Türkiye gerekse Çin, Afrika’da seviyeli bir iş birliği yapmaktalar. Birbirlerine rakip olan işlerde değil birbirlerini tamamlayıcı alanlarda yatırım yapmaktalar. Bu seviyeli iş birliği Asya, Pasifik hatta Avrupa’da yapılacak yatırımlarda da gerçekleşebilir.

Öncelikle iki ülkenin birbirini yakından tanıması gerekiyor. Son on beş yılda Türkiye’den Çin’e birçok iş adamı gitti ve Çin’i ucuz mal üretilebilecek bir yer olarak gördü. Şimdi ise tarih kitaplarda kalan anakronik bir okumayı kenara bırakarak daha sahici bir dille Çin’i öğrenmeye, anlamaya çalışmalıyız. İki ülkenin karşılıklı bir turizm potansiyeli var. Her iki ülke vatandaşları karşılıklı olarak bir turizm atağı başlatabilir. Çin’den Türkiye’ye son yıllarda çok sayıda turist gelmesine rağmen bu rakamlar yeterli değil. Özellikle yerel para cinsinden karşılıklı turizm etkinlikleri düzenlenebilir.

Modern İpek Yolu olarak bilinen Türkiye’yi de kapsayan “Bir Kuşak Bir Yol” projesi, ülkemizin de alternatif bir kalkınma hamlesine yöneliktir. Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmemesi Panda tahvili ihracına da bağlıdır. Şu an Panda tahvillerin ekonomiye yansıması kısıtlı gibi gözükse de bu yeni ipek yolu sayesinde Türkiye’ye getirisi uzun vadede daha etkili olacaktır.

Türkiye ile Çin arasında kurulan ekonomik ilişkilerin her zaman bir handikabı olacaktır. Özellikle bugün bile Çin’e ihraç ettiklerimizle, Çin’den ithal ettiklerimiz arasında bir denge yoktur. Eğer ekonomide Çin’e bağımlı olmaya devam edersek kaybeden taraf biz oluruz ve bu durum ekonomimizde önlenemez yaralar açabilir. Bu yüzden Çin’in ihtiyaç duyduğu üretimi ve yatırımı yaparak karışlıklı iki ülkenin eşit faydalanabildiği bir ilişki zemini kurmak zorundayız.

Çin’in de Türkiye’yi yakından tanımaya ihtiyacı var. Türkiye’nin hassasiyetlerini hesaba katmalı ve Türkiye ile olan ilişkilerini Uygur meselesi üzerinden sürdürmemeli. Türkiye her zaman Uygur Türklerine karşı duyarlı oldu, fakat bu duyarlılıklar siyasi bağlamın dışında insani politikanın bir ürünüydü. Bugün Türkiye, Bosna, Filistin, Karabağ meselesine gösterdiği duyarlılıkların bir benzerini Uygur Türk halkı için göstermekte. Amaç, Uygurları Çin’e karşı kışkırtmak değil, soydaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerine sahip olarak insanca yaşamlarının yolunun açılması. Çin’in, Uygur meselesinde Türkiye’nin duyarlığını anlaması ve bu sorunu iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir çözüme kavuşturması gerekiyor.

Tarihi “İpek Yolu” sadece bir ticaret yolu değildi. Türklerin tarih boyunca kurdukları devletler hep İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerindeydi. Çin’le yeni kurulacak iş birliği sadece ekonomik hedeflere yönelik olmamalı. Aynı zamanda karşılıklı sosyal ve kültürel iş birliğini artırmaya yönelik olmalı. Çünkü Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya taşıdıkları sadece ticari emtia değil aynı zamanda kültürleriydi. Bugün, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı başta olmak üzere kültür köprülerimizi tekrar inşa edecek kurumlarımızın Çin’de açılım yapmaları en azından bir dil merkezi ve okul açmaları gerekmekte.

Çin’de sadece Müslüman olarak Uygur Türkleri yok, aynı zamanda etnik kökeni Çinlilere dayanan Hui topluluğu da var. Yüzyıllardır canlı olarak yaşanan bir İslam kültürü var. Bu kültürel etkileşim her iki topluluğun da faydasına olacak ve birbirlerini daha kolay anlamalarına katkı sağlayacaktır.

Türkiye ile Çin arasında hızlı bir şekilde yeni bir stratejik ortaklığa girilmeli. Fakat bu süreçte riskler de bulunuyor. Bu riskler yalnız her iki ülkenin içinden kaynaklanmıyor, dış faktörler de söz konusu. Örneğin Uygur meselesini Amerika üzerinden sürdürmek yeni krizlerin çıkmasını sağlar, Fakat Türkiye’nin desteği ile çözüme yaklaşmak daha kalıcı bir bölgesel barışı getirecektir.

Türkiye ile Çin’in ilişkilerinin gelişmesi yalnız iki ülkenin çıkarına değil. Aynı zamanda bölge ülkeleri arasındaki diyaloğu da pekiştirecektir. Hatta Türkiye ve Çin’in Afrika’da birlikte oluşturacakları model Batı devletlerine örnek olacağı gibi Avrupa’nın Türkiye aracılığıyla Çin’i tanıması da kolaylaşacaktır. Haydi hayırlısı…

#ABD
#Donald Trump
#Çin
#Strateji
5 yıl önce
Çin’le daha güçlü iş birliği
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset