|
Açık konuşalım, artık savaştayız
Suriye coğrafyanın
düğüm nokta
sıydı. Düğümü çözmek kolay, tekrar düğümlemek
imkansıza yakın
bir şeydi. Düğüm çözüldü. İstikrarın yeniden tesisi
uzun yıllar
alacaktır. Türkiye dahil, bütün bölge ülkelerini
yönetilmesi çok zor bir dönem
bekliyor. Sadece bölge ülkeleri değil, dünyanın belli başlı merkez ülkelerinin hepsi şu an bu
cephede
pozisyon alıyor.


Dolayısıyla

durum Suriye meselesi olmaktan çoktan çıkmış, Şam yönetimi ana aktör olma özelliğini kaybetmiştir

. Şimdi durum,

bölge

meselesi olmanın da ötesine geçiyor ve

küresel
güç hesaplaşmasına

doğru gidiyor.



İran-Rus

cephesi ülkeyi fiilen

işgal

ederken Batı cephesi

belirsizliklerle

dolu, sadece

mülteci

meselesine indirgenmiş bir gerçeğe göre pozisyon alıyor görünüyor. Ancak onların ülkenin geleceğine ilişkin artık

gizlenemeyen

bir gündemleri daha var: Bunu başarırlarsa

yıllarca devam edecek bir savaşı Türkiye'nin içlerine servis etmiş

olacaklar.



S. Arabistan ve Basra Körfezi'ni vuracaklar


Suriye PKK'sı (PYD)

üzerinden yürüttükleri

harita
çalışmas

ı, bu çalışmaya İran ve Rusya'yı da ortak etmeleri

kaçınılmaz bir savaşın ön hazırlıkları

na benziyor. Mesela

Almany

a'nın, bütün Avrupa adına, mülteci meselesine ilişkin hassasiyeti,

güvenli bölge ya da yeşil bölge

olarak bir sığınma alanı oluşturulmasına yönelik

oldukça pozitiftir.



Ancak aynı Almanya'nın ve bir çok Avrupa ülkesinin

PKK/PYD

politikaları artık doğrudan

Türkiye'yi hedef almaktadır

ve son derece tehlikeli bir geleceğe işaret etmektedir.



Bu noktadan sonra

her ülke kendi jeopolitik hamlelerini yapacaktır

.

İnsani trajedi

nin dışında, Türkiye dahil her ülke, kendi gelecek pozisyonlarına göre tavır alacaktır. Dolayısıyla

ilginç ittifaklara, cephelere

tanık olacağız. Suriye içi örgütler konjonktüre göre yer değiştireceği gibi biraraya gelemeyecek ülkeleri aynı cephede görebileceğiz.



gibi Arap ülkelerinin

askeri seçeneğ

e yönelmeleri öyle çok da

basite

alınmamalı. Çünkü

Suriye'den sonraki hamle Basra Körfezi'ne yapılacak, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan doğrudan tehdit altında kalacaktır

. Riyad yönetimi ve Körfez'deki müttefikleri bunun bilincindedir. Tehlikeyi uzunca zamandır

başlıklı yazılarla gündeme getirmeye çalıştım.



Türkiye cephesi zaten açıldı

Bölgenin bugünkü durumunu okumak yetmiyor, bir sonraki aşamaya dönük gerçekçi okumalar acil önem arzediyor. Öyle

ezberlenmiş barış nutukları

ve girişimleriyle bir yere varılması mümkün değildir.



Hepimiz biliyoruz ki, bölge için bir

dizayn

vardır, bu dizayn harita çizimleriyle devam etmektedir. Suriye meselesi bir yola girdiği anda

Basra Körfezi patlayacak

, bir çok ülke tehdit altında kalacak,

S. Arabistan'ın parçalanması

gündeme gelecektir. Bugün bunları yazsak da, o gün geldiğinde

şaşırmış gib

i yapmaya devam edeceğiz. Çünkü

biz en az yirmi yıldır şaşırmış gibi yapıyoruz

.

Oysa yirmi yıldır hep aynı yol yürünüyor

, her ülke tuhaf bir basiretsizlikle sıranın kendisine gelmesini bekliyor.



Suriye meselesi tamamlandıktan sonra

ilk cephe Körfez ise ikinci cephe Türkiye'dir

. Artık bunu söylemeye, bu konu üzerinde

fikir

yürütmeye bile gerek kalmamıştır. Çünkü daha şimdiden

Suriye savaşı Türkiye'ye taşınmış ya da servis edilmiştir. Cephe açılmıştır.
Bu cephe aslında Gezi isyanı ile açılmıştı, ardından 17 Aralık darbe girişimiyle devam ettirildi, sonrasında yeni terör dalgasıyla fiilen çatışma haline sokuldu

.



Açık konuşalım artık savaştayız


Açık konuşalım, savaştayız

. Suriye meselesi, Türkiye'yi

çevreleme

projesine dönüştü.

İran'la dolaylı bir çatışma halindeyiz

. Kuzeyimizde Rusya ile hasımız. Şimdi uzun güney sınırımız boyunca bir koridor oluşturuluyor ve bu

koridor

gelecekte Türkiye'ye karşı verilecek savaşın

cephesi

olarak biçimlendiriliyor.

Suriye bir iç mesele haline gelmiştir

. Bu iç meseleyi

“iç işgal girişimi”

olarak

Cizre

ve

Silopi

'de gördük. Şimdi

İdil

ve

Nusaybin

'de benzer bir girişim söz konusu.

PKK üzerinden savaş Türkiye içlerine ilerliyor.
Yarın PYD üzerinden Suriye sınırı boyunca benzer girişimler olacak ve belki yirmi yıl bu çatışmalarla yüzleşeceğiz

.



Türkiye tarihinin en önemli jeopolitik hamlesi, bir küresel koalisyon üzerinden sabote edildi

. Bütün bunlar Türkiye'yi

durdurmaya

ayarlı bir çabadır.

Çok büyümüş, çok güçlenmiş

, siyasi aklı olgunlaşmış, tarihi ve coğrafyayı yeniden kavramış bir Türkiye, sadece bazı Batılı ülkeler için değil,

coğrafyayı dizayn eden her güç tarafından bir tehdit

olarak okunmuştur. İşte bugün yürüttükleri, terörle bile ortaklık kurmaktan çekinmedikleri stratejik hamleler, Türkiye'nin bu gücünü kırmaya, nüfuz alanını

daraltmaya

dönüktür. Bu yüzden

kuşatılmakta

, çevrelenmektedir.



Savaşı Halep'te durdurmak


Öyleyse bizim için

yeni bir durum

söz konusudur. Bu yeni durumu iyi okuyacağız. Ona göre pozisyon alacağız.

Acımasız direnişimiz

devam edecek.

Güç daralmasını engelleyeceğiz

. Asla pes etmeyecek, savaşı sınırlarımıza kadar getirenlerle sınırlarımızın çok ötesinde hesaplaşmayı bileceğiz.



Biz o savaşı Halep'te karşılamazsak, Kobani'den gelen saldırıları Cizre'de karşılamayı tercih edersek, Kamışlı'da yapılan hazırlıkları Nusaybin'de durdurmayı denersek yarın savaş Türkiye'nin yüzlerce kilometre içlerine kadar taşınacaktır.


Bu yüzden Türkiye, artık

etnik kimlikle alakası bile olmayan

, doğrudan bir

dış müdahale

argümanı haline gelen PKK/PYD tehditlerini Suriye içlerine geri

püskürtmeli

, o sınırın cepheye dönüşmesini engellemeli, Suriye topraklarında çok geniş bir alanı tehditlerden arındıracak formüllere yönelmelidir. Ayrıca bu formülleri sadece müttefiklerinin katılımına ayarlamayı da bırakmalıdır. Çünkü iş, o konfordan çoktan çıkmıştır.



Dünya Ortadoğu merkezli

tehlikeli

bir cepheleşmeye sürükleniyor. Merkez güçler,

en açık hamlelerini

bizim coğrafyada yürütüyor. Hepimiz kendimizi bir

bölgesel savaşın

içinde bulabiliriz. Hatta bu bölge merkezli bir küresel hesaplaşmaya tanık olabiliriz. Ama merkez güçler arası hesaplaşma hem

Baltık

hem de

Pasifik

bölgesinde çatlamalara, ayrışmalara yol açıyor. Belki bizim coğrafyadan çok daha büyük kapışmalar başka coğrafyalarda patlayacaktır.



Suriye değil Türkiye meselesi

Her ne olursa olsun, bizler bugünkü gelişmelere bakarak,

yirmi yıl geriye

bakarak, belki

20. yüzyılın başlarında yaşananları

iyi okuyarak yola devam etmek,

öz savunma

refleksimizi olgunlaştırmak zorundayız. Bunu bugün yapamazsak,

birkaç yıl sonra

çok acı gelişmelerle yüzleşeceğiz. Her geçen zaman bu işin faturasını ağırlaştırmaktadır.



Buradan hareketle

Türkiye'nin Suriye meselesine bakışı, Suriye merkezli olmaktan acilen çıkmalı, Türkiye merkezli hale getirilmelidir

. İşin esası da budur. Suriye krizinin iki ülkeyi vurması an meselesidir;

S. Arabistan ve Türkiye

. Bu yüzden bu iki ülkenin agresifliği anlaşılabilir bir durumdur. Göründüğü gibi ortada bir

mezhep

bölünmesi, bir

kimlik

savaşı yoktur.



Bütün coğrafyaya dönük bir

harita çalışması

vardır. Rusya da ABD de bu işin içindedir.

İran pragmatizmi

, bugün için Tahran'ın lehine gibi görünse de,

etnik zaafiyeti

en fazla ülke olduğu için yarın kendileri için çok tehlikeli hale gelecektir.



Saflarınızı net belirleyin

Suriye meselesi

içeride siyasi cephelere göre pozisyon alınacak

bir mesele değildir. İç politika malzemesi yapılacak, bir tür

iç hesaplaşma

için kullanılacak kadar kolay bir mesele değildir. Hükümetle hesaplaşma malzemesi yapılacak ölçüde ucuzlatılabilecek bir mesele de değildir.



Aklımızı başımıza almazsak,

ölümcül tehditleri

bugünden okuyamazsak, kim olursak olalım, bu gerçeklere göre sağlam bir zeminde tavır alamazsak,

en fazla bir yıl sonra
çok daha keskin tanımlar yapmak zorunda kalacağız

.



İşte o zaman, bugün

“sorumsuzluk”

örneği gösterenler, kendi

dar sokaklarından

meseleye bakanlar, içeride hesaplaşma adına Türkiye karşıtı pozisyon alanlar, çok büyük bir

ihanetin

adamları olarak ortada kalacaktır. Dahası, bu kişiler o zaman açıktan karşı cephede;

düşman cephede

yer almaya,

Türkiye düşmanı ittifakların parçası

olmaya doğru savrulacaklardır. Ya da birileri tarafından o cephelere sürükleneceklerdir. Bugün muhalefet gibi görünen pozisyon alışlar o günlerin karşı cephe inşasının ön hazırlıklarıdır.



Bu oyunu bozacağız

Tekrar edelim: Türkiye içinde terörle mücadele yapmıyoruz, açıktan

bir dış müdahale ile savaşıyoruz

.



Cizre, Silopi, Nusaybin'de terör adı altında karşılaştığımız saldırganlık bir işgal girişimidir ve

Kandil'den, Kobani'den, Kamışlı'dan, Afrin'den

beslenmektedir. Cizre'de operasyon yapıp sınırın diğer tarafını

başka ülke

olarak gördüğümüz sürece savaş Türkiye'nin çok daha içlerine kadar servis edilecektir.



Türkiye için artık Suriye meselesi yoktur, Halep'e kadar olan bölgede bir Türkiye meselesi vardır.

Ve Suriye, çokuluslu çözümler kadar hatta ondan daha öncelikli olarak Türkiye'nin

bütünlüğü

meselesidir. Buna doğrudan müdahil olamazsak, ikinci aşamada hem S. Arabistan hem de Türkiye vurulacaktır.



Birileri savaşı

evlerimize

kadar taşımaya hazırlanırken sınırın diğer taraflarına müdahil olmaktan kaçınmak, bizi çok ağır bir pişmanlığa sürükleyebilir.



Bütün bu olumsuzluklara rağmen, biz bu oyunu bozacak güçteyiz. Bozacağız da…


#savaş
#Türkiye
#Suriye
#sınır
#Halep
8 yıl önce
Açık konuşalım, artık savaştayız
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…