|
Küresel olağanüstü hal mi ilan ediliyor?
New York ve Washington'ı vuran ve uluslararası sistemi sarsan saldırının bir numaralı "zanlı"sı ilan edilen Usame Bin Ladin ne kadar güçlü bir insan ki, bir eylemle bütün dünyayı kaosa sürükleyip, hak, adalet, uluslararası hukuk, ulusların egemenliği, insanlık değerleri, güç kullanımının meşru sınırları, birey hakları veya küresel ve bölgesel bloklaşmaları bir anda işlevsiz hale getirerek dünyayı "ölçüsü belirlenemeyen bir savaş atmosferi"ne sokabiliyor?

Eğer bir birey veya grup dünya sistemini bu kadar kolay sarsabiliyorsa, küresel güç dengelerini bu kadar kolay bozabiliyorsa, dünya sistemini oluşturan gücün, sermayenin ve kuvvetler dengesinin dayandığı temellerin bir hiç olduğu ortaya çıkmıyor mu? Dünyanın en güçlü ordusuna, sermayesine, uluslararası hukuku ve değerleri belirleme gücüne sahip bir süper imparatorluk nasıl oluyor da bu kadar kolay provoke edilebiliyor?

11 Eylül'den bu yana şahid olduklarımız, eylemin sonuçlarının bir kişi veya örgütün hayal dünyasına bile sığmayacak şeyler olduğunu ortaya koydu. Saldırının arkasındaki güçleri tespit edip cezalandırmak için uluslararası çapta bir soruşturma yürütmek yerine, bu güçlerin kimler olduğu dünyanın dikkatinden özellikle uzak tutuluyor.

"Büyük çözülme"den sonra ilk ciddi tehdit

Bütün bu sorular ortada dururken, entelektüel temelleri Soğuk Savaş'tan hemen sonra atılan, gerek uluslararası kurumlar düzeyinde, gerek öncü devletler ve yerel iktidarlar düzeyinde ve gerekse dünya medyasında on yıldır gündemde tutulan "İslamcı terörizm paranoyası"ndan hareketle, Müslüman toplumlara yönelik açık bir tasfiye operasyonu başlatılıyor.

Müslümanlar'ın yaşadığı hemen her ülke bir anda "cephe ülkesi" haline geldi. Sanki bütün dünyada olağanüstü hal ilan edildi. Fas'tan Güney Afrika'ya, Orta Asya'dan Güneydoğu Asya'ya kadar Müslüman toplumlar tedirgin birbekleyiş içinde. Her ne kadar Batı-İslam karşıtlığı nitelemesinden kaçınılsa da, son on gün içinde İslam toprakları neredeyse bir "açık hapishane"ye dönüştürülmüş durumda.

Taliban, Bin Ladin ve adamlarını ABD'ye teslim etse bu savaşın duracağını mı sanıyorsunuz? Veya sadece Afganistan'ın bombalanması, estirilen savaş çığırtkanlığını sona erdirecek mi? Bunun "Batı medeniyetinin savaşı" olduğunu söyleyen ABD Başkanı George Bush "Haçlı Seferi" gafını düzeltmeye çalışsa da, Müslümanlar kendilerini karşı safta görmeye başladılar bile

Endonezya'da bir milyondan fazla insanın, yüz binlerce masumun öldüğü katliamların arkasındaki güçleri yıllar sonra öğrenen dünya, bu olayın arkasındaki güçleri belki de hiç bir zaman öğrenemeyecek. Ancak Müslümanlar, İslam dünyasının 19. yüzyılda yaşadığı "büyük çözülme"den sonra en büyük tehditle karşı karşıya bırakıldı bile...


Son on günde neler değişti?

11 Eylül saldırısında hemen sonra dünya Amerika'nın etrafında kenetlendi. Tek kutuplu dünya sistemine itirazlar yükselten, NATO'nun global jandarmalığına karşı Avrupa Gücü'nü kuran, ABD'nin Yıldız Savaşları projesine öfke duyan ve "Süper Avrupa"yı oluşturmak ABD ile kıyasıya rekabete giren Avrupa Birliği'nin tezleri suya düştü. ABD'ye karşı çok kutuplu dünya sisteminin temellerini atmaya çalışan Çin ve Rusya, potansiyel müttefiklerini ABD'ye kaptırdı.

ABD küresel hegemonyasına karşı olanları "terörle mücadele" gibi masum bir çıkışla öyle bir hazırlıksız yakaladı ki, Soğuk Savaş'tan bu yana yapamadıklarını 10 günde başarmış oldu.

Amerika'yı, İsrail'i ve Türkiye'yi Orta Asya'dan silen, ABD'nin ambargo uyguladığı ülkeleri ayağa kaldırmaya çalışan, Ortadoğu'da ABD'ye karşı kıyasıya bir rekabet başlatan Almanya, Fransa, Rusya, Çin ve İran dengesi son beş yılda kazandığı mevzileri bir haftada kaybetti. Orta Asya'yı kontrol altına alan Rusya ve Çin liderliğindeki Şanghay Beşlisi daha başlamadan bitti.

Afganistan'da Taliban karşıtlarının komutanı Ahmed Şah Mesud'un bir kaç ay önce Strasbourg'da AB tarafından en üst düzeyde ağırlanması, AB, Rusya ve Çin'in Taliban'ı devirmek için Mesud'a silah sevkıyatı başlatması ve Mesud'un 11 Eylül'den hemen önce öldürülmesi kimsenin dikkatini çekmiyor mu?

Almanya, Fransa, Rusya, Çin ve İran dengesinin, Avrupa'dan Rusya'ya ve Basra Körfezi'ne kadar oluşturduğu hattın ötesinde ABD çıkarlarını yerle bir ettiğini, Hazar petrolleri üzerindeki ABD tezlerini bitirdiğini, Hazar enerji kaynaklarını Avrupa'ya, Çin'e, Basra Körfezi'ne aktaran bu dengenin, Taliban yönetimini devirip Afganistan'ı kontrol altına almaya çalıştığını hatırlamıyor mu kimse? İşte bütün bu çabalar on gün içinde heba oldu. Yaşanan bu atmosferde, ABD'ye itirazını yükseltebilecek bir güç görebiliyor musunuz?


Sorun Bin Ladin veya Taliban mı?

Sorun, Usame Bin Ladin veya Taliban mı? Bin Ladin sendromu, ABD'nin yıllardır ısıtıp ısıtıp servise sunduğu bir paranoyadır. ABD, bu paranoyayı kullanarak hem İslam dünyasını tamamen kontrol altına alıyor hem de Avrupa, Rusya ve Çin'e kaptırdığı bölgelere yerleşiyor.

Oluşturulmaya "küresel ittifak"ın hedefi sadece Afganistan değil. Sudan'dan Irak'a, Yemen'den Pakistan'a, Keşmir'den Mindanao'ya kadar bir çok Müslüman bölge endişe içinde. İçinde Müslüman grupları barındıran her ülke, en demokratik olanından en radikaline kadar İslami cemaatler, İslami eğitim veren kurumlar ve İslami dünya görüşüne sahip bireyler dünya sisteminin düşmanı listesine yerleştiriliyor. Cezayir'den Tacikistan'a ve Endonezya'ya, Özbekistan'dan Orta Afrika'ya kadar İslam topraklarında bir cadı avı başlatılıyor. Bunlar yapılırken şiddeti tasvip edenlerle etmeyenler arasındaki çizgi göz önüne alınmadan, siyasal, sosyal ve ekonomik talepleri olan her grup hedef alınabilir. Cadı avına karşı çıkanlar "terörist damgası" yiyebilir.

Aslında bu yeni bir kampanya değil. Bugüne kadar el altından, ülkeler bazında yürütülen bir projenin ikinci aşaması. Yani açık savaş dönemi... Gözlerinizi açık tutun. Daha çok şeyler göreceğiz.
#ABD
#New York
#Washington
#Usame Bin Ladin
#Küresel Güç
23 years ago
Küresel olağanüstü hal mi ilan ediliyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi