|
Peki Alman istihbaratının Türkiye"deki ortağı kim?

Cemaat hükümet çatışmasıyla patlayan Türkiye"deki dinleme skandalları ortaya çıktığında yaptığım ilk tespit şu olmuştu: Dünya çapında büyük gürültüye yol açan NSA"nın (ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) Türkiye ayağı deşifre oldu.

Zira Başbakan"ın ofisine böcek konulması gibi münferit olaylarla gündemimize gelen yaygın dinleme operasyonuyla ilgili detaylar Fethullah Gülen grubunun AK parti hükümetini devirip bütün kadrolarıyla hapse doldurmaya ve neredeyse izlerini silmeye ayarlı darbe girişimiyle ortaya saçıldı. Türkiye bu ürkütücü gerçekle ilk kez bu denli yüz yüze geldi.

Aslında Türkiye"yi dinleyen NSA idi ve bunu Paralel Örgüt olarak tanımlanan, devlet içinde kadrolaşmış şebeke üzerinden yapıyordu. Bu yapı, ABD istihbarat odaklarından büyük bir ihale almıştı ve bu ihale karşılığında kendisine Türkiye vadedilmişti. Ancak aptalların inanacağı bu pazarlık başarılı olsaydı, Türkiye siyasi olarak yeniden dizayn edilecekti ama devlet onlara verilmeyecek, tam aksine kullanılmış kağıt gibi bir kenara atılacaklar, büyük bir tasfiyeye uğrayacaklardı. Çünkü dünyanın her yerinde benzer ihalelerin sonuçları hep aynı olmuştur.

NSA"dan ve paralel dinlemeden sonra yeni bir skandal ortaya çıktı. Bu sefer Almanya öne geçti ve 2009"dan beri Türkiye"yi dinledikleri bizzat Alman basını tarafından ortaya çıkarıldı. Angela Merkel"in talimatıyla Alman dış istihbarat teşkilatı BND"nin ülkemizi yakın markaja aldığı artık biliniyor. Tartışmanın devamı elbette gelecek. Kimleri, hangi kurumları, hangi şirketleri dinledikleri, bu operasyon sırasında Türkiye"de kimlerle ortaklık yaptıkları, bu dinlemelerin Türkiye"nin iç tartışmalarına ne kadar yön verdiği gibi cevaplanması gereken çok sayıda soru var.

Konuyu biraz yakından takip edenler Alman istihbaratının ülkemizde ne kadar etkin olduğunu iyi bilir. Özellikle son bir yılda Türkiye ile Almanya arasındaki bazı gerginlikleri biraz bu yönden okumakta fayda var. Gezi eylemlerinin organize edilmesi ve uygulanmasında çok etkin olan güçlerden biri de Alman istihbaratıydı. Öyleyse Almanya"nın Erdoğan yönetimine yönelik kumpasların içinde yer aldığını pekala düşünebiliriz. Dinlemelerin politik hedefini sorguladığımızda çok daha ürkütücü sonuçlara da ulaşabiliriz.

NSA, paralel örgüt ve BND dinlemelerine dikkatle bakarsanız aslında birbirinden ayrı olmadığını, bir bütünün parçaları olduğunu görürsünüz. Bunlar; küresel ölçekte istihbarat ve dinleme operasyonlarını yönetenlerin büyük projesinin ortaya çıkan görüntülerinden başka bir şey değildir. Birbirinden bağımsız hatta birbirine karşıymış gibi görünmeleri veya böyle pazarlanmaları ancak gözlerimizi kör etmek içindir.

NSA skandalı patlak verdiğinde; sadece devletlerin değil, liderlerin, şirketlerin, medya organlarının, çokuluslu toplantıların, BM ve G-20 toplantılarının da dinlendiğini öğrendik. Derin bir istihbarat ağı bütün gezegeni kontrol altına almış, bambaşka bir güce dönüşmüş, devletleri ve uluslararası sistemi bir kenara itmiş, ülkeleri ve toplumları yönetir hale gelmiştir.

Dünya genelinde doksan diplomatik misyon üzerinden dinleme yapıyorlarmış. Kanada, Avustralya, İngiltere, İsrail, Tayland, Burma, Malezya, Endonezya, Kamboçya elçiliklerinde dinleme istasyonları vardı. Mesela Asya istihbaratı Avustralya ve Tayland"dan organize ediliyormuş. Latin Amerika"dan Ortadoğu"ya, Avrupa"dan Uzak Asya"ya kadar neredeyse dinlenmeyen hiçbir ülke kalmamış. ABD ile Almanya arasında dinleme tartışmaları çıkınca Merkel yönetiminin nasıl da suskunluğa bürünüp yerine oturduğunu biliyoruz.

İşte dünya bu büyük skandalı tartışırken o günlerde Türkiye ile ilgili tek kelime edilmiyordu. Hatta dayanamayıp; "Neden Türkiye"deki dinlemelerle ilgili kimse bir şey söylemiyor" diye yazı bile yazdığımı hatırlıyorum.

İşte o sorunun cevabını 17-25 Aralık darbe girişimi sonrası aldık. Skandalın Türkiye ayağı bu operasyonlarla ortaya çıktı. Dehşet verici senaryoları öğrenme fırsatı bulduk. Adamlar muhafazakar bir yapıyı keşfetmişler, bu yapıya mensup sistem içindeki kadroları harekete geçirmişler, bunlar üzerinden Türkiye"de herkesi dinleyip fişlemişler, yine bunlar üzerinden ülkemizi kontrol altına almaya çalışmışlar. Az kalsın ülkeyi ele geçiriyorlarmış.

ABD"den sonra Almanya"nın da Türkiye"ye yönelik istihbarat operasyonu en azından bazı somut haberlerle deşifre oldu. Bir süre sonra İngiltere"nin, Fransa"nın, İsrail"in, Rusya"nın, İran"ın, Çin"in veya bir başka ülkenin Türkiye"deki istihbarat operasyonları da deşifre olabilir. Çünkü çokuluslu bir istihbarat/dinleme ağı sözkonusu. Böyle bir dünyada yaşıyoruz ve bunun önüne geçilmesi de mümkün değil.

Mücadele verilecek tek alan, bu küresel operasyonda kimlerin hangi pozisyonu aldığı ile ilgili olabilir. NSA dinleme ağının ihalesini Paralel Örgüt almış. Almanya"nınkini kim aldı? Yoksa yine onlar mı? Başka dinleme operasyonlarında kimler rol üstlendi, bunlar sorgulanabilir.

Kendi ülkesine karşı böyle bir pozisyon alan kişiler, kuruluşlar veya çevreler tam anlamıyla bir casusluk rolü üstlenmişlerdir. Ayrıca, buralardan aldıkları güçle Türkiye"yi denetim altına almaları da bir tür darbe teşebbüsüdür. Türkiye"nin karşılaştığı son müdahale girişimi bu yüzden hem darbe girişimi hem de casusluktur.

İster kamu kurumlarında, ister medyada, isterse özel kuruluşlarda olsun, buradan doğrudan yabancı istihbarat teşkilatlarına çalışan kişilerden söz ediyoruz.

Gezi olaylarıyla ilgili de benzer bir casusluk ve darbe soruşturması açılması bu yönden çok elzemdir. En azından Türkiye"yi dinleyen Alman istihbaratının Türkiye ayağı deşifre edilmiş olurdu.

Durum bu denli vahim!

٪d سنوات قبل
Peki Alman istihbaratının Türkiye"deki ortağı kim?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak