|
"Terör"le savaşta kim ne hesaplar yapıyor?
11 Eylül'den sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylenler, dünyada nelerin değişeceğini açıkça ortaya koymalılar. 11 Eylül'den sonra ordularını İslam topraklarına yöneltenler, Amerika'da ve Avrupa'da Müslümanlar'a yönelik nefreti körükleyenler, dünyayı "ya bizdensiniz ya da teröristlerin safında" gibi üçüncü bir tercih hakkını ortadan kaldıran sinsi dayatma ile yüz yüze bırakanlar, Müslümanlar'ı uygarlığın önündeki engel olarak gösterenler, Haçlı Savaşı'ndan ve Batı uygarlığının Müslümanlar'ı ehlileştirmesinden söz edenler, kafalarında nasıl bir dünya haritası oluşturduklarını, İslam dünyasında nasıl bir toplumsal yapı öngördüklerini, ne tür Müslüman birey tanımı yaptıklarını, dini özgürlüğün yeni sınırlarını açıklamalılar.

Bir taraftan kendi ülkelerindeki Müslüman kuruluşları ziyaret ederek bu savaşın "İslam'a değil, teröre karşı" olduğunu söyleyip dostluk nutukları atarken diğer taraftan Müslümanlar'ı hedef alan küresel ittifak arayışına girenlerin mesajları, Müslümanlar için hiç bir şekilde ikna edici değil. Bu nutuklar, hazırlandıkları intikam saldırılarını kamufle etmekten başka bir anlam ifade etmiyor.

Onlar, ABD Başkanı George Bush'un, saldırılarının ardından doğrudan İslamcı örgütleri hedef gösterip "Haçlı Seferi" başlattığını ilan etmesini, "Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi bir çok Müslüman ülkedeki rejimleri devirmek istiyorlar. İsrail'i Ortadoğu'dan atmak, Hristiyanları ve Musevileri Asya ve Afrika'dan çıkarmak istiyorlar" şeklindeki sözlerini bir "gaf" olarak kabul etmiyorlar.

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin, "Batı medeniyeti İslam medeniyetinden üstündür. Batı, komünizmi yendiği gibi, başka toplumları da yenmeli. Bu, başka bir medeniyetle, bin dört yüz yıl önce öncesine takılıp kalan İslam'la çatışmaya kadar gitse bile" şeklindeki ırkçı söylemlerini "o zaten çatlak bir adam" deyip geçiştirmiyorlar.

Delil yok, nükleer savaş başlıkları var

Onlar, Afganistan'dan sonra sıranın Çeçenistan'a mı, Doğu Türkistan'a mı, Tacikistan'a mı, Lübnan'a mı, Filistin'e mi geleceğini, "Haçlı Savaşı"nın İslam dünyasını nasıl bir kaosa sürükleyeceğini kestirmeye çalışıyorlar. Onlar, ne Brüksel'de toplanan NATO savunma bakanlarının ne de ABD'ye koşan "müttefik" liderlerin saldırının arkasında kimlerin olduğuna dair delillere ulaşamamasına dikkat ediyorlar. Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın "kesin kanıtları açıklayacağız" sözünden sonra FBI'in Arap asıllı bir kaç kişinin isimlerini ve resimlerini "delil" diye dünyaya "yutturmasını" ibretle seyrediyorlar. Amerikan ve İngiliz uçaklarının, savaş gemilerinin, binlerce askerinin Basra Körfezi'nde toplanmasının, Afganistan sınırına nükleer savaş başlıkları depolamasının ucunun nerelere varacağını tahmin etmeye çalışıyorlar.

Onlar, bugüne kadar ABD karşısında yer alan Rusya ve Çin'in İslam söz konusu olunca ABD'nin Orta Asya'ya yerleşmesine nasıl böyle sessiz kaldıklarını, Rusya'nın hava sahasını neden ABD'ye açtığını, Hindistan'ın istihbarat bilgilerini neden ABD hizmetine verdiğini merak ediyorlar.

Hazar projelerinde ABD'ye kafa tutan ve petrol ve doğal gazını dünyaya ulaştıracak boru hatları projelerinde ABD'yi Orta Asya'dan silen Almanya ve Fransa'nın neden bu gidişe ses çıkarmadıklarını, neden Birleşmiş Milletler'in devreden çıkarıldığını, neden saldırıların arkasındaki güçleri ince bir soruşturma ile bulma yolu varken Afganistan'a, Irak'a ve daha bir çok Müslüman ülkelere savaş açıldığını öğrenmek istiyorlar.

Cevapsız kalan bu sorular, dünya Müslümanları arasında öyle bir ABD ve Batı karşıtlığı dalgası yayıyor ki, bunun ne zaman, nerede patlayacağını kimse tahmin edemez.

Amerika dünyayı, dünya Amerika'yı kullanıyor

Müslümanlar bu çarpıklıkların sebeplerini çok iyi biliyorlar aslında. Zira onlar, Soğuk Savaş'tan sonra komünizmin yerine Batı'nın düşman olarak İslam'ı nasıl ikame ettiğini, son on yılda bir çok ülkede Müslümanlar'ın siyasi, ekonomik ve kültürel olarak nasıl bir baskıya maruz kaldığını, "İslamcı terör" kavramının nasıl gündemde tutulduğunu ve "İslamcı teröre" karşı nerelerde anti-terör merkezleri kurulduğunu, Müslüman ülkelere yönelik ne tür toplumsal projelerin hayata geçirildiğini ve bu toplumların nasıl yeniden dizayn edilmeye çalışıldığını, sürece direnen ve kontrol altına alınamayıp sistem dışı kalan çevrelerin tereddütsüz terörist damgasını yediğini biliyorlar.

Dünyanın bir çok bölgesindeki özgürlük mücadelelerine destek verilir ve onlar için askeri müdahaleler yapılırken, bizzat BM eliyle Endonezya parçalanırken, Müslüman coğrafyadaki hak ve özgürlük taleplerine neden şiddetle karşılık verildiğini de... Küresel güçler ve yerli iktidarların, siyasi ve sosyal talepleri kadar kendi kaynakları üzerinde de hak isteyen Müslümanlar'a karşı "kutsal ittifak" kurduklarını gördüler ve yaşadılar. Sadece onlar değil, on yıldır İslam dünyasında olan bitenleri yakından izleyen herkes bunlara şahit oldu. Şimdi ikinci on yıllık savaş başlıyor. Cephenin diğer tarafında ise Müslümanlar'dan başka kimse yok.

11 Eylül'den sonra ilan edilen sınırsız ve ölçüsüz savaş, bir çok ülke için bulunmaz bir fırsat oldu. İntikam saldırılarına hazırlanan ABD'nin aslında dünyayı terörle değil, kendi amaçları için savaşmaya çağırdığı gibi bu ülkeler de terörü değil kendi sorunlarını çözmek için ABD'nin yanında yer aldılar.

Bu kaotik ortamda, Rusya Çeçenistan'dan, Hindistan Keşmir'den, Filipinler Mindanao'dan, Cezayir cuntası İslamcılar'dan, Çin Doğu Türkistan'dan, İsrail Hamas ve Hizbullah'tan ve bir çok ülke İslami veya ulusal muhalefetten kurtulama umudunda. Artık kimse Çeçenler'in, Uygurlar'ın, Keşmirliler'in, Moro Müslümanları'nın "İslamcı teröristler" olmadığını, onların da temel hakları olduğunu, onlara yönelik katliam veya soykırımların insani değerlerle bağdaşmadığını iddia edemeyecek.

Terör tanımı yenilenecek ve oldukça geniş yorumlanacak. "İslamcı terör"ü beslediği gerekçesiyle Müslümanlar'a ait ekonomik, siyasi ve kültürel kurumlar tasfiye edilecek. İslami değerleri önemseyen siyasal hareketlerin meşruiyeti sorgulanacak. Temel haklar ve özgürlüklere yönelik kısıtlamaların önündeki sınırlar esneyecek. Toplumsal muhalefeti temsil edenler, o ülkede yaşanan adaletsizliklerin üzerine gidemeyecek. Zira "statükoyu"i rahatsız eden her düşünce ve eylem terör kapsamına alınabilecek. Dünyaya özgürlük ve demokrasi vadedenler özgürlüklerin sınırlanmasına zemin hazırlayacak. ABD'nin otoriter yönetimlere verdiği desteğin, o yönetimler tarafından nasıl istismar edileceğine hep birlikte şahit olacağız.
#ABD
#11 Eylül
#Nükleer başlık
#Terör
#Savaş
23 yıl önce
"Terör"le savaşta kim ne hesaplar yapıyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi