|
Türkiye-ABD-Avrupa denklemi ve Helsinki

Cuma günü başlayacak AB Helsinki Zirvesi, Türkiye-AB ilişkilerinde, iki tarafın hesaplarını da aşan nitelikte, yepyeni bir süreç başlatacak. 1959 yılından bu yana Türkiye''yi Avrupa haritasının dışında tutan Birlik, Lüksemburg kararlarının aksine, Ankara''nın bir zamanlar hayalini bile kuramadığı türden jestlerle kapıyı aralıyor. Gerçi Avrupa Türkiye gibi büyük bir ülkenin hazmının kendine oldukça pahalıya malolacağını biliyor. Bunun için insan hakları, sivil yönetim, azınlık hakları gibi genel kriterlerin yanında, Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümü şartlarının üzerinde de ısrarla durarak, Türkiye''yi ehlileştirmeye, Avrupa değerlerini özümsemeye zorluyor.

Zirve öncesi genel manzara, Türkiye''nin AB''ye üyelik baskısından ziyade, Avrupa''nın Türkiye üzerinde ısrarcı olduğu şeklinde. Avrupa, ilişkilerde Türkiye''den bir adım önde gidiyor ve sanki Ankara''yı cesur adımlar atmaya zorluyor. Buna karşılık Ankara ısrarla fazlaca umutlu olmaya gerek olmadığı, Türkiye''nin Avrupa dışında seçeneklerinin olduğu, AB üyeliğinin Türkiye için saplantı olmadığı yönünde kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Türkiye''nin bu tavrının yeni bir hayal kırıklığını önleme amacından ziyade, değişen şartlara ve kapalı kapılar ardında sürdürülen uzun vadeli pazarlıklara göre şekillendiği ortada.

40 yıllık süreç ömrünü doldurdu

Avrupa''nın genişleme stratejisinde Türkiye''nin yeri diğer adaylarla kıyaslanamaz. Pazarlıkların zorluğu da buradan kaynaklanıyor. Pazarlık AB-Türkiye bağlamını çoktan aşıp Amerika''nın daha fazla belirleyici olduğu bir boyuta dönüştü. Avrupa''nın tavrındaki kesin dönüş ve Türkiye''nin pazarlık gücünü artırmaya yönelik eğilimleri Amerika''nın olaya dahil olmasıyla ortaya çıktı. Buradan şuna ulaşıyoruz: Klasik Türkiye-AB süreci ömrünü doldurdu ve yepyeni bir ilişkiler tarihi başladı. Eski süreçte Avrupa''nın sınırları Ege''den başlatılarak Türkiye dışarıda bırakıldı ancak, ilişkiler kontrolde tutularak, Türkiye''nin Avrupa''nın karşısına dikilecek bir güç olmasına, veya böyle ''tehlikeli'' bir maceraya girişmesine engel olundu.

Yeni süreç ve ABD''nin hesabı

O zaman Avrupa''nın keskin dönüşü, Amerika''nın olaya müdahil olması ve Türkiye''nin tavır değişikliği ile başlayan bu yeni dönemi, Türkiye ile Avrupa arasında yeni bir ilişkiler tarihinin başlangıcı olarak göreceğiz ve taraflar arasındaki pazarlıklara da bu doğrultudan bakacağız. Bu yeni durumda Avrupa''nın, Amerika''nın ve Türkiye''nin tavırları yeni uluslar arası düzen hesaplarına dayanıyor. Türkiye Avrasya kuşağının merkezinde yer almasının büyük avantajını kullanma fırsatıyla karşı karşıya. Türkiye''yi AB üyeliğinin yanında Avrupa Savunma Gücü''nün karar mekanizmasına da sokmaya çalışan Washington, bir taraftan Avrupa içinde Almanya-Fransa ağırlığına karşı denge oluşturmaya çalışıyor diğer taraftan Türkiye''yi Avrupa ile Asya arasında bir bağlantı noktası haline getirerek, Avrupa-Asya ilişkilerini denetime almayı hesaplıyor. Bunu ABD''nin Balkanlar ve Doğu Avrupa''da yaptıklarına benzetebiliriz. NATO''nun yayılmasını da görüldüğü gibi, ABD bu iki bölgede Rusya ile Avrupa arasında bir güvenlik kuşağı oluşturmuş durumda. Aynı durum Rusya''nın güneyinde de mevcut. Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan''dan Pakistan''a kadar Rusya güneyden kuşatılmış durumda ve her geçen gün kuzeye doğru daha çok sıkıştırılıyor. Çeçenistan''daki Rus saldırganlığına biraz da bu yönden bakılmalı. ABD Asya ile bütün bağlantı noktalarına kontrolü altına almaya çalışıyor.

İnsan hakları hedef değil

Kopenhag kriterlerinin içerdiği insan hakları, sivil yönetim, azınlık hakları ve Abdullah Öcalan''ın idam edilmemesine yönelik talepler, bu yeni durumda, Türkiye''nin üyeliğinin merkezini oluşturmuyor aslında. Gerçi, Batı Türkiye''nin Avrupa değerlerini benimsemesi konusunda ısrarını sürdürecek ancak tarafların hiç biri bu alanlardaki olumsuzluklarla ilişkileri kesme noktasına bir daha getirmeyecek. Eğer ilişkiler kesilecekse bu, insan Türkiye''nin insan hakları ve özgürlükler konusunda yeterli reform yapmamasından değil, 21. Yüzyıla dönük pazarlıkların kötüye gitmesinden kaynaklanacak. Öcalan da, Kürt sorunu da Batı için feda edilmeyecek konular değil. Nitekim Kürtler''i daha önce de yüzüstü bıraktı.

Kıbrıs, petrol ve Doğu Akdeniz''in güvenliği

Peki Kıbrıs konusunun bu süreçle ne tür bağlantısı olabilir? Tıpkı Türkiye-AB ilişkileri gibi Kıbrıs sorununa da bu yeni durumdan bakmalıyız ve kırk yıllık Kıbrıs sürecini kapatıp yeni bir sayfa açmalıyız. Soğuk Savaş sonrası Doğu Akdeniz''in, tıpkı Kafkasya ve Balkanlar gibi, büyüyen önemi ve Ortadoğu ve Hazar petrollerinin bu bölgeden dünyaya dağıtılmasının planlanması Kıbrıs''ı çok önemli bir üs haline getirdi. Ayrıca NATO''nun Orta Asya''nın yanısıra Ortadoğu''ya yönelik yayılma hesapları da Kıbrıs''ın bir an önce sakinleşmesini gerektiriyor. Bu açıdan New York''ta devam eden Kıbrıs pazarlıkları ile Helsinki''de başlayacak AB Zirvesi''nde alınacak kararlar birbiriyle çok bağlantılı ve birbirini tamamlayan unsurlar. Çünkü her ikisinde de yeni bir süreç başlıyor. Bu süreç eskisinden bir ölçüde bağımsız ve ikili ilişkilerle sınırlı değil.

AB ve Kıbrıs''taki bu yeni pazarlıklar sürecinde Türkiye kartların çoğunu elinde tutuyor. Bu açıdan Avrupa''nın Ankara üzerinde kuracağı baskıların Türkiye''de büyük büyük değişimlere yol açmasını beklemek rasyonel olmayabilir. Çünkü yeni dönem insani konulardan ziyade stratejik önceliklere göre şekilleniyor. Dikkat ederseniz Türkiye son günlerde dış ilişkilerde daha insani bir tavır çizerken içte tam tersine statükocu eğilimlerini devam ettiriyor.


24 yıl önce
Türkiye-ABD-Avrupa denklemi ve Helsinki
Darbe eken operasyon biçer!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir