|
Aşure

Hicrî 1422 yılının ilk ayı Muharrem''e bugün veda ediyoruz.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı''na dün veda ettik.

Muharrem ayına "aşura", "aşure" veya "aşur" ayı da deniyor ülkemizde. Sözcüğün temelinde ayın onuncu gününe yüklenen özel anlam yatıyor. Arapça''da "aşera" on demek. Geleneksel inanışa göre, Hz. Adem''in tövbesinin kabulü, tufan sonrasında Hz. Nuh''un gemisinin Cudi dağına oturması, Hz. İbrahim''in ateşten kurtuluşu, Hz. Yakub ile oğlu Yusuf''un birbirlerine kavuşması hep 10 Muharrem''de vuku bulmuş.

Aşure denen tatlının yapılış biçimi de, tufandan kurtulan inanmışların, gemide kalan son malzemeleri birleştirip karıştırarak pişirmelerine bağlanıyor. Doğrusu, çok hoş ve anlamlı bir bağ bu.

Yirmi gündür çeşitli sofralarda, çeşitli aşureler yedim. Çoğunun ana malzemesi buğday idi, kiminin pirinç. Pirinçle pişirilenlerde zerde lezzetini anımsatan bir çeşni de oluyor ama aşureyi aşure yapan ve "aşure gibi" benzetmesine yol açan şey, öteki malzemelerden geliyor elbet: fasulye, nohut, kayısı, elma, üzüm, incir, kenevir, fındık, fıstık, badem, ceviz, vb. Üstüne tarçın da ister misiniz? Hoş bir râyihası vardır da! Mevsimi olmadığı için nar taneleri yoktu yediğim aşurelerin hiçbirinde. Ne diyelim, sağlık olsun!

Muharrem bitti bitiyor, hâlâ aşure pişirmemiş olan ama pişirecek olan ailelere de rastladığım oldu. Bu gecikme de ilginç geldi bana. Çok sivil ve esnek bir gelenek demek ki aşure geleneği, dedim kendi kendime.

Bu yıl, kimi belediyeler ve sivil toplum örgütleri, geçen yıllarda olduğu gibi aşure pişirip dağıttılar vatandaşlara. Bunlardan bazıları, bu işi 23 Nisan arifesine denk getirerek "Çocuk Bayramı"na özel bir katkıda bulunmayı yeğlediler. Bu durum da bana hayli ilginç göründü.

TRT marifetiyle düzenlenen uluslar arası çocuk şenliği dolayısıyla ülkemizde bulunan yabancı çocuklara ve eşlikçilerine aşure ikram eden oldu mu acaba? İmam-Hatip Lisesi mezunlarına "ilkeleri gereği" burs vermeyen ve bunu tüzüğüne yazdığını bildiren -inanılmaz bir şey bu, açıkça mı yazdılar, dolaylı biçimde mi?- Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, aşureye nasıl bakıyor olabilir? "Yaşasın dondurma!" diyebilirler mi?

"Aşure gibi" benzetmesinde yalnızca eleştiri, kınama mı vardır; yoksa bu benzetmede bir çeşit beğenme ve övgü bulunduğu da düşünülebilir mi? Bu ikinci olasılığı benimsemekle, çoğulculuk yolunda bir adım atabilirmişiz gibi geliyor bana.

Günümüz koşullarında "aşure yemeye giden, kaşığını yanında taşır" atasözünün gerçek anlamı yitirilmiş olmalı. Plastik kaşıklar var çünkü! Ama atasözünün mecazi anlamı, geçerliliğini koruyor: Ereğin varsa, ona uygun gereçleri de hazırlamalısın! Ama, egemenliğin ulusa ait olduğunu söyleyen o sözün gerçek anlamı da, mecazî anlamı da yitmiş gibi. Ülkemiz yitimler, yitikler, yitirişler ülkesi oldu. Fakat formülü yitirmedik: Kendimizi bulunca tüm yitiklerimizi de bulacağız! Sahi, biz kimiz? 23 Nisan 1920 kendimizi bulmak için hiç de fena bir ayna değil aslında. Bir bakabilsek! Gözlerimizde de bir tuhaflık var...

23 yıl önce
Aşure
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı