-Ev boştu.
-Nasıl yani?
-Kimse yoktu.
-Ne biliyorsun?
-Zili çaldım, kapıyı açan olmadı.
-Çevresi de boş değil mi o evin?
-Evet, orada yapılaşma yeni başlıyor.
-İçi yepyeni ve değerli eşyalarla dopdolu bomboş bir ev, hırsızlara gün doğdu desene!
II
- Boş sözler bunlar!
- Neden?
- Uygulanma şansı yok.
- Şimdi mi, her zaman mı, hiçbir zaman mı?
- Elbette şimdi. Her zaman uygulanma şansı yok dersem, kimi zaman uygulanabileceğini kabul etmiş olurum. Hiçbir zaman uygulanma şansı olmadığını söylemeye de cesaret edemem doğrusu.
- Öyleyse bu sözler, şimdi ve senin için "boş sözler"?
- Evet, öyle. Ayrıca, sadece eğlenmek, hoşça vakit geçirmek isteyenler için "boş" olmayabilir de o sözler.
III
-Ne yapıyor orada öyle?
-Boş boş oturuyor.
-Ama elinde tesbih var, dudakları da kıpırdıyor, bak!
- Siz buna iş mi diyorsunuz?
- Evet! Dedikoduya, laklaka baka çok dolu bir iş hem de.
- "baka" mı dediniz? Neden?
- Hep "göre" diyoruz, bir de "baka" desek ne olur?
- Kim bilir?
IV
- Al sana boş bir kâğıt!
- Ne yapayım boş kâğıdı?
- Doldur!
- Neyle?
- Yazıyla tabii. Mendile, peçeteye, havluya benziyor mu bu kâğıt?
- Yazmayı hiç canım istemiyor ki...
- Öyleyse, kıvırıp külâh yap, içine çekirdek doldur.
- Ne çekirdeğim var, ne çekirdek alacak param. Hem çekirdeği sevmem ben.
- Öyleyse, kıvırıp gemi, uçak ya da bir uçurtma yap bu kâğıttan.
- Ama bu boş kâğıt, onlar için fazla dolu sayılmaz mı?