|
Cihangir’i de ilk müslümanlar keşfetti: Vol. I
Ortalama ayda bir kere Cihangir’e, meyhaneye gidiyorum.

Günahımın alınması işime gelir gelmesine, amma benim yüzümden günaha girmenize de gönlüm razı değil.

O yüzden yanlış anlamayı düzeltelim ki ne siz ne de ben günaha girelim: İçmeye değil bazı yakın arkadaşlarımla sohbet etmeye, dertleşmeye gidiyorum. Sek su içiyorum.

Cihangir’de deplasmandayım diye her şeyi sineye çektiğim sanılmasın. Marifet, her yerde kibar ve net olabilmek değil mi hafuz? (Sevdiklerime bazen Karadeniz aksanıyla “hafuz”, bazen de “martı Canıtın” derim.) İşte ben de öyle yapmaya çalışıyorum hafız Canıtın! Fırsat buldukça keramet gösterip arkadaşlarımı hak yola davet etmeyi ihmal etmiyorum.

İlk buluşmamızda, sandalyemi seçerken, önce içki dolu cam raflara pis pis bakmış, sonra da içki şişelerine sırtımı dönerek oturmuştum. Meğer bir nazarlık canları varmış! Daha siparişleri veriyorduk ki, büyük bir gürültü durdurdu konuşmaları. İçki şişeleriyle dolu raf, kendiliğinden çöküvermişti.

Fırsatı kaçıramazdım. Gülerek, arkadaşlarıma tebliğ yapmaya başladım:

“Size daha önce söylemedim sanırım, benim lakabım Jr. Evliya’dır. Gördüğünüz gibi, bir bakışım yetti, içki şişelerinin yerle bir olmasına! İsterseniz siz de artık hareketlerinize dikkat edin.”

Ortalıkta “beyaz Türk” diye dolaşanlardan şikayetçi olan ‘gerçek beyaz Türk’ arkadaşlarımı, onların anlayacağı dil ile imana çağırdım:

“Repeat after me please*: Eşhedü en la ilahe illallah..”

Şaka, hakikatin nadiren giydiği kıyafetlerinden biridir. Şakayla anlattıklarım hafife alınmıyordur umarım, çünkü hepsi gerçek.

Bu meyhane buluşmalarından birinde, memleketin haline bakıp kaygılanan ‘gerçek beyaz Türk’ arkadaşlarımı teselli etmeye çalıştım:

“Siyasi öngörülerim güçlüdür diyemem, fakat iyimser görüşüm şu: Bir on yıla ihtiyacımız var.”

Arkadaşlarım, acı bir yüzle, “ne için on yıl?” dercesine bana baktılar. Açıklamaya çalıştım:

“Yurt dışı seyahatlerde çektirdiğimiz fotoğrafları, Facebook’ta ve/ya Instagram’da doya doya paylaşabilmek için bir on yıla daha ihtiyacımız var! Sosyolojik gerçeğimiz şu ki, bu memlekette hepimizin aşağılık kompleksleri var. Az ya da çok. Siz kolejlilerin yirmili yaşlarda yapabildiklerinizi, özellikle muhafazakarlar ellili yaşlarda yaşayabiliyorlar. Görmüyor musunuz insanları; Japon turistler gibi her yerde fotoğraf çektirip paylaşmaya doyamıyorlar. Rahatlamaları on yılı bulur. Ancak o zaman sakin sakin konuşabiliriz. O vakte kadar Taksim meydanı da Üsküdar meydanı da mübalağanın. Mübalağalı insanlardan izan, ölçü ve insaf beklemek, ömür israfı.”

Söylediklerimden etkilendiler, ikna oldular diyemem. En azından “ilginç” buldular.

“İlginç” şeyler anlatmaya haftaya devam edelim.

Son sözü rahmetli Oğuz Atay’ın bir mektubuna bırakalım. Ki nelerin değişip nelerin değişmediğini daha iyi görmemize yardım etsin.

1976’da Halit Refiğ’e yazdığı bir mektupta dediği gibi:

“Biliyosun abicim, ‘çeteler’ aptallar ittifakı.”

“Çeteler” ile “aptallar” ittifakı devam ediyor hafuz?

Cihangir’in nasıl keşfedildiğini de haftaya anlatalım Martı Canıtın?

*Lütfen benden sonra tekrarlayın.
#ibrahim paşalının yazıları
#yeni şafak yazarları
#beyaz türk
9 yıl önce
Cihangir’i de ilk müslümanlar keşfetti: Vol. I
Gazze"de bir Osmanlı askerinin not defteri
Hafızası zayıf, iyi niyetli, yaşlı adam
Açık konuşalım, artık savaştayız
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…