|
Düşünüyorum, o halde montajcıyım

Özgürce düşünmenin önündeki asıl engel, sorudur. Soru"nun olduğu yerde düşünce özgürlüğünden bahsedilemez. Çünkü soru düşüncelerimizi sınırlar.

Denemesi bedava. Bir soruyla deneyelim: Soru, düşünmeyi sınırlar mı?

Bir soru, sadece zihnimizi meşgul etmekle kalmaz. Gece gündüz, o sorunun (sınırları) içinde düşünür, yaşarız. Bir sorunun esareti altındayken, yani bir şey hakkında düşünürken, başka bir şey düşünemeyiz. Dışarıda ne olursa olsun, görmeyiz, duymayız, fark etmeyiz.

Hala kelime oyunu gibi geliyorsa, farkı tırnak içinde gösterelim: Düşünce özgürlüğü slogandır, "özgürce" düşünmek ise insana en çok yakışan çabadır. Şairin deyişiyle, "bej üstüne lacivert duygular" gibi.

Düşüncelerimizi özgür bırakırsak ne olur? Her şey birbirine karışır. Olsa olsa "bilinç akışı" olur. Camiinin önündeki bankta otururken yanımızdaki hacı amcaya, bar taburesindeyken barmene veya gazetede okuyucuya, "içimizden geldiği gibi", bir güzel içimizi dökebiliriz. Kuş gibi daldan dala atlayabiliriz. Bunu yaparken de kendimizi kuşlar gibi özgür "hissederiz."

"Hissedilen sıcaklık" ile "gerçek sıcaklık" arasındaki fark gibi, "hissedilen özgürlük" ile "gerçek özgürlük" de aynı şey değildir. İkiz kardeştirler. Hep karıştırılırlar. İnsanın kendisini çok özgür hissettiği zamanların çoğunda, aslında şehvetin esiri olması gibi.

Adına gerçeklik/hakikat dediğimiz ne varsa, bunlar bizim montajladığımız gerçeklerdir. Her işin bir ustası var. Haklarını teslim etmeliyiz ki, "eski dostlar" ve "eski sevgililer", eski gerçeklerden yeni bir gerçeklik/hakikat inşa etmenin ustasıdırlar. Ama rakipsiz oldukları da zannedilmesin.

Eski dostlar ve sevgililer, genelde mazide bulduğu gerçekleri montajlarken, "eski gazeteciler" her gün, zamanla yarışarak, gerçeklik/hakikat inşa ederler. "Eski gazeteciler", yılların tecrübesiyle, bir olayı istedikleri gibi "gösteri"r, istedikleri duyguyu uyandırabilirler.

Montajcı kim olursa olsun, işlem aynıdır. Hiç kimsenin yalana tenezzül etmediği durumlarda bile, "Ne oldu, niçin yollarınızı ayırdınız?" sorusuna verilen cevapların farklı olması, bu montaj işleminden kaynaklanır. Zihnimizin bir köşesinde hatıralar klasöründe sakladığımız gerçekler, düşünürken, yeniden montajlanır.

Geçen yıllar içinde yaşanmış iyi-kötü, güzel-çirkin onlarca gerçek arasından yeni bir seçki yapılır. Bu gerçekler, bir montaj işleminde olduğu gibi sıraya konularak, cevap haline getirilir. Kompozisyon ödevi gibi: Giriş, gelişme, sonuç. Aşkın esaretinde sabahlara kadar özgürce düşünürken, güzel hatıralar montajlanarak bir gerçeklik inşa edilir. Kavga edince ise kötü hatıraların montajlanmasından doğar hakikat.

Sonuç: Yalana tenezzül etmeyen, dürüst iki taraf bile, "sana gerçekleri anlatayım" diyerek konuşmaya başladığında, biliriz ki bambaşka bir gerçeklik/hakikat dünyasına yolculuğumuz başlıyordur.

Nasreddin Hoca"ya haksızlık ediliyor. Hoca, "Sen de haklısın" derken, politik davranmıyor, herkesin hakkını teslim ediyordu. Hakikatin kimsenin tekelinde olmadığını, hiç kimsenin yüzde yüz haklı veya haksız olmadığını söylüyordu.

Herkesin tek başına hakikati temsil ettiğini iddia ettiği yerde, insana yakışan, hakikatin parçalarını Bir"leştirmeye çalışmaktır:

Bu da gerçek: Vicdansızlar çocuklara ateş ediyorlar!

Bu da gerçek: Vicdansızlar çocukları ateşe atıyorlar!

Bu da gerçek: Vicdansızlar çocukları kandırıyorlar!

Bu gerçeklerden bir hakikat inşa edebilir miyiz? Deneyelim.

Bir: Taraf olmak, dürüst olmaya mani değildir.

İki: "Vicdanı siyasete alet etmek" de hakikati incitir.

Üç: Faşizm, vicdanı bile kullanabilir.

Hamiş: Özgürlüğünün sınırlarını keşfetmek istiyorsan, sorularını değiştirmeyi dene. Başkalarının kusurlarını montajlayarak bir gerçeklik inşa etmek yerine.

Hakikat şu ki başkalarının aptallığı bizi akıllı yapmaz.

10 yıl önce
Düşünüyorum, o halde montajcıyım
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset