|
Katil uşağın ilkeleri

Yandaş gazetecilik de “Cumhuriyet’in kazanımları”ndandır.

Bu “kazanım” ile ne kazandık, ne kaybettik sorusunun cevabını verebilmek için, ilk sorudan başlamak gerekiyor: Yandaş gazetecilik nedir?

Kaygılı bir yüz ifadesi takınarak, eliniz çenenizde, ufka bakıp düşünür pozu vermenize gerek yok. Bu sorunun cevabını çocuklar bile –ezbere- biliyor. Yandaş gazetecilik, genel kültürümüzün gazetelere yansımasıdır: “(Tarihi) Bir olayı dönemin şartlarına göre değerlendirmek”tir.

“(Tarihi) Bir olayı dönemin şartlarına göre değerlendirme”nin neresinin yanlış olduğunu anlayabilmek için, sıradaki soruya geçelim: Peki, evrensel gazetecilik nedir?

Önce: Bir olayı anlamak için, o dönemin şartlarını iyi bilmektir.

Bitti zannedip hep filmin yarısında çıkıyorsunuz. Acele etmeyin, filmin ve gazeteciliğin devamı var.

Sonra: O olayı, evrensel hukuk kaideleri ışığında değerlendirmektir.

Ne kadar yol aldığımızı görebilmek için, önce tarihten günümüze bir yolculuk yapalım. İstiklal Mahkemeleri’nin “hangi şartlarda” kurulduğunu bilmekle yetinen gazeteciler, bu mahkemeleri “evrensel hukuk kaideleri” ışığında değerlendirmedikleri için, bu mahkemeleri savunabiliyorlar. İstiklal Mahkemeleri’ni savunmak için yanlı haberler yaptılar, yapıyorlar..

Gülmek ile ağlamak arasında kaldığım araf şurası: İstiklal Mahkemeleri’ni savunan insanlar, hala hangi yüzle “güçler ayrılığı”ndan ve hukuk devletinden bahsediyorlar?

Aynı bakış açısıyla bakılacak olursa, krallıkların hâkim olduğu “o şartlarda”, padişahlığın en rasyonel seçenek olduğu da söylenebilir. İktidar, babadan oğla geçtiği için, taht kavgaları hanedan ailesi ile sınırlı olmuş, böylece daha az kan dökülmüştür. Nimet ile doğru orantılı olarak, külfeti de gariban aileler değil, hanedan ailesi ödemiştir. Kendi kardeşlerini öldürerek sorunu çözmüş, başkalarının kardeşlerini öldürmemiştir. Hani derler ya: “Acı ama gerçek.”

Yüzümüz niçin kızarmıyor diyecektim ki başka bir şeyi hatırladım. Türk sinemasında niçin gerçek bir tokat sahnesi, tokat yedikten sonra yüzü kızarmış bir oyuncu yoktur?

Üzüm üzüme baka baka kararır misali, birbirimize çok benziyoruz. Gazetecilerimiz nasılsa, oyuncularımız da öyle. Bu yüzdendir ki, Türkiye’de sadece siyasetçiler değil, gazeteciler de istifa etmezler. Hayatına kast ettikleri garibin mezarına iki karanfil koyarken poz verir, bedel ödemekten kurtulurlar.

Taze örnektir, lütfen kıymeti bilinsin: Gerektiğinde sanat için soyunmaktan çekinmeyenler, niçin sanat için tokat atamıyorlar veya sanat için tokat yiyemiyorlar? (Tokat sahnelerinde bile) Yüzleri hiç kızarmıyor, işlerini hakkıyla yapmadıkları için.

Biliyorum, İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmak zorunda kalındığı zor şartlardan bahsedeceksiniz. Cevap veriyorum: Hukuk asıl zor zamanlar için değil midir?

Mahkemeler zor günler için kurulur, sözleşmeler zor günler için yapılır. İşler yolunda giderken sözleşme rafta, hukuk kitapta durabilir. Her şey içinden çıkılamaz bir hal aldığında, sorunları çözmek için, sözleşmeye başvururuz. Zor günlerde mahkemeye başvurmamız gibi.

Türkiye’de bütün gazetelerin yandaş olduğunu kabul etmekte zorlanıyorsanız, sizi gerçeğimizle tanıştırayım: Bir olayı, bütün yönleriyle anlayabilmek için bütün gazeteleri okumak zorunda kalıyorsak, orada herkes yandaş gazetecilik yapıyordur.

Bunu, muhafazakâr gazeteciler yapınca kötü, fakat laik gazeteciler yapınca sorun olmuyorsa; orada gazeteciliğin evrensel ilkelerinden bahsedemezsiniz.

İlkelerden bahsedememek, kardeşlikten bahsetmeye mani değil. Türk filmlerindeki o sahneyi hatırlamadan edemiyorum. “Durun siz kardeşsiniz!” diyesim geliyor, kendimi tutuyorum. Laik gazeteciler İstiklal Mahkemeleri’nin zabıtlarını, muhafazakâr ve liberal gazeteciler de Ergenekon ve Balyoz davalarının iddianamelerini okumadılar.

Hiç düşündünüz mü: Türkiye’de yaşanan film gibi olaylar, polisiye bir film olsaydı ne olurdu? Okuyucularına uzman taklidi yapan gazetecilerin birçoğunun “katil uşak!” diye bağırdıkları ortaya çıkardı. Başka bir ülkede, görünenle yetinenlere gazeteci deniliyor mudur?

-Katil kim?

-Uşak.

-Hırsız kim?

-Görmüyor musun!

-Diktatör kim?

-Kör müsün!
Karamsar olmayalım, şüphesiz her zorlukla bir kolaylık vardır. Türkiye’de muhalif olmak zor ise de, muhalif haber yapmak kolaydır. Çünkü muhalifler de inanmaya hazırdır.

İktidarın popüler kültürü olduğu gibi, muhalefetin de popüler kültürü vardır. Muhalif popüler kültüre göre; iktidara uzak olanlar iyi, yakın olanlar kötü gazetecidir. Her gerçeğin özel(likleri) olduğunu kabul ediyorsak, gerçekleri genellemelerin uzağında aramakta fayda var. Gerçek şu ki her yerde iyi ve kötü gazeteciler vardır. Bir gazetecinin “iyi”liği, iktidara yakın veya uzak olmasıyla değil, yazdıklarının ‘doğru’luğa uzak veya yakın olmasıyla ölçülür
#gazetecilik
#yandaş
#türkiye
#olaylar
#gündem
٪d سنوات قبل
Katil uşağın ilkeleri
Böyle olmaz!
Rusya’ya enerjide bağımlılık
Yerli ve milli medyanın değeri…
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru