|
Kuzu kuzu me..

Hadi hayırlı olsun.

Bir yandan kentsel dönüşüme, bir yandan dünya kültür başkenti olmaya, bir yandan AB''ye girmeye hazırlanan İstanbul''umuza beklenen konuklar geldi.

Bütün bu modernist ve çağdaş beklentilerin arefesinde tam da “zurnanın zırt dediği yer” işte burası..

Çünkü İstanbulun her yıl kurban bayramı arefesindeki mutad konukları malum olduğu üzre, boğalar, danalar, koçlar ve koyunlardan oluşuyor.

Siz bir yandan kocaman ''towers''ları, ''plaza''ları, ticaret merkezlerini, akıllı alışveriş galerilerini şehrin orasına burasına serpiştirip bambaşka bir kent profili oluşturmaya çalışırken; bir yandan da -belli bir süre de olsa- şehrin yine orasına burasına içinde danaların, boğaların kol gezdiği kurban pazarları kuruluyor.

Etiler''in Akmerkez''inden yürüyen merdivenler marifetiyle, ellerinde yılbaşı alışveriş paketleri ile çıkan bir metropol ailesinin kulaklarına birdenbire Akatlar civarından dana böğürtüleri gelmesini İstanbul dışında herhangi başka bir kent duruşu ile izah edemezsiniz.

Bu yüzden Roma ya da Madrid adamı İstanbul kadar şaşırtamaz.

Tarihi süreç içinde bazı kentler enine, bazı kentler dikine gelişerek büyümüşlerdir.

İstisnası olan birkaç şehirden biridir İstanbul. O, kendi bildiği gibi büyümüştür hem enine hem dikine. Hem nalına, hem mıhına.

Şazeli Tekkesi de, Reina''sı da kolkola yaşayıp giderler bir biçimde bu şehirde.

Bu, “bir biçim”dir aslında İstanbul''u büyülü ve büyük kılan.

Yerel yönetim, valilik, zabıta, emniyet ne kadar önlem alırsa alsın, bizi yine TEM otoyolu kenarında tekbirler getirerek kurban kesen İstanbullu fotoğrafları bekliyor.

Ya da önde kaçan boğa, arkada işgüzar vatandaş topluluğu Nişantaşı ara sokaklarında kovalamaca yaşarken tv ekranlarına yansıyacak yine.

Aslında önlemlerin bini bir para.

Kurbanlık hayvan satışı yapacakların ilgili belediyeden alacakları İstanbul''a Kurban Hayvanı Giriş Belgesi Formu''nu doldurmaları gerekiyor. Ayrıca, hayvanların gideceği ilçe, belde adı, hayvanların geldiği yer ve gideceği kurban satış yeri, cins ve adet bilgilerinin yanı sıra Menşe-i Şahadetnamesi, sağlık raporu, dezenfeksiyon belgesi, kulak küpeleri gibi bilgiler de yer alacak.

Yani ilgililer çalışıyor.

Özel satış yerleri, özel kesim yerleri oluşturuluyor ama, adı üzerinde hayvan bu; altı adet vesikalık fotoğrafla, savcılıktan temiz kağıdı da isteseniz onlar yine bayram sabahına dek, kentin çeşitli noktalarında ''me''leyip böğürecekler.

Esas pandomima bayram sabahı kopacak tabii. “Ben kurbanımı tanımadığım kasaba filan kestirmem. Kendim keseceğim” diye tutturacak bir sürü İstanbullu, kendi özgür iradeleriyle belirleyecekleri başta TEM otoyolu civarı olmak üzere muhtelif bölgelerde kesim işlemini gerçekleştirmenin peşine düşecekler.

Son yıllarda giderek yaygınlaşan çeşitli hayır kurumları aracılığı ile kurbanı bağışlama alışkanlığı henüz belli bir noktaya kadar gelebildiği için biz bunları yaşayacağız.

Büyük ihtimalle ertesi gün dünya tv''lerinde bizim işgüzar habercilerin helikopter marifetiyle çektikleri TEM otoyolu kenarındaki kursan kesim görüntüleri alay-i vala ile yayınlanacak.

Kimilerimiz “olmuyor ama böyle, yedi düvele maskara oluyoruz” diye veryansın ederken, kimilerimiz de “Adı üzerinde kurban bayramı bu. Yapacak bir şey yok. Beş yıldızlı otelleri, rezidansları dikerken bana mı sordunuz” diye savunma pozisyonu alacak.

Ben ikinci grupta yer alanlardan biriyim.

Tabii ki TEM otoyolunun kenarında kurban kesmenin aymazlık ve andavallıkla doğrudan bir ilişkisi var. Ama bir yanıyla bakınca da, küreselleşme, globalleşme, tektipleşme gibi modern toplumsal tümörlere karşı muhteşem bir karşı duruş gibi de görüyorum meseleyi.

Benim için Eminönü''ndeki balık-ekmek satan seyyar sandalcıları yasaklamakla, bahçesinde, kapısının önünde kurban kesen adama yasak getirmenin doğuracağı sonuçlar aynı gibi duruyor.

Siz, kendine özel bir sürü duruşa ve duruma sahip İstanbul''u; Brüksel''e, Londra''ya, Bonn''a benzetmeye çalıştıkça, onun içini de boşaltmaya devam ediyorsunuz demektir.

O yüzden ben her sene kurban bayramında kurulan kurban pazarlarını vakit buldukca ziyaret edip, o tuhaf metropol muhalifi kokuyu hissetmeye uğraşırım.

İnanın, sahibinin elinden kaçıp bayram sabahı Vatan Caddesi''nde, E-5''te, İstiklal Caddesinde, Kadıköy meydanında, Bakırköy sahilinde trafiği alt üst edecek kahraman bir boğanın televizyonlarda yayınlanacak görüntülerinin bu kentin tarihsel ve kültürel dokusuna katkısı, en az Mısır Çarşısı, Sultanahmet Meydanı, Vefa Bozacısı, Saray Muhallebicisi, Balat Vapur İskelesi kadar önemlidir.

Katılırsınız, katılmazsınız, o size kalmış hanımlar beyler.

Ama ben öfkeli boğalar ve deli danalardan yanayım.

Kuzu kuzu meleyip her şeyi kabullenmenin sonunu tarih kitapları sayfalar dolusu anlatıyor nasıl olsa…

17 yıl önce
Kuzu kuzu me..
Uzun yol
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim