|
Küçük ölüm

Aranızda, Haşmet Babaoğlu"nun "Uykusuzluğa Övgü" başlıklı yazısını okuyan, bilen var mı?

Babaoğlu, yastığa başını koyar koymaz uyuyanlara sitem ederek, onlara, "uyumadan hemen önce, bilincin vicdanla el ele tutuşabildiği o eşsiz anın değerini" hatırlatıyor; o anlar için "günün aynası" diyor.

"Uyku israftır" diye not düşmüş, bir kitabına, ölüme gönderme olsun diye Güzellik Uykusu adını vermiş biri olarak; uyku imgesinin bendeki karşılığı, sadece bedenimizi ve dünyamızı dinlendirmek değildir.

Din büyüklerimiz, sekiz saatten fazla uyumanın, bedenin afetlerine girdiğini söyler. "Az ye, az uyu" denilmesi bundan.

Bizim oralarda, sekizde uyanırsanız, öğleye kadar uyudunuz olur. Dokuzda uyananın vay haline. "Bütün gün yattı" deyip ayıplarlar.

Peki, uyumak ile yatmak, aynı şey midir? Önceden, yere döşek serilirdi ve uyurduk. Şimdi yatağı açıyorlar ve yatıyoruz.

Yere döşek sermeye karşılar. "Beton çekiyor" gibi şeyler söyleniyor. (Demek ki yeni insan, ayakları gibi, sırtının da yerden kesilmesini istiyor.)

Dikkat ettiniz mi, bilmiyorum. Ben ettim. Lüks yatak imalatı yapan firmaların neredeyse tamamı, muhafazakâr camiaya mensup kişiler, aileler.

***

"Uyku, küçük ölümdür." Her gece, ölmeden önce ölmektir.

Az uyumak, insanın ömrünü uzatır. On saat uyuyan birine, yaşamak için on dört saat kalır. Altı saat uyursanız, on sekiz saat yaşarsınız. Bu hesabı hayatınıza vurursanız, neye karşılık geldiğini görürsünüz.

Nietzsche, "geceleri uyumayanların yolundan çekilin" diye boşuna dememiş. Bu söz de ona ait: "Öyle kolay bir sanat değildir uyumak. Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir."

Behçet Necatigil"in "yorgunluklarıma çok şey borçluyum" sözü de, uykusuzluk üzerine söylenmiş olabilir.

Yanlış hatırlamıyorsam, Mürsel Sönmez de şöyle demişti: "Uykuya hayır diyorum, acıdan kıvranmaya evet." Bu dizenin yanına, bir de cümle ilave edelim: "Uykunun dindiremediği acı yoktur." (Balzac)

***

Türküler ve ilahiler, uyumayı değil, bir an önce uyanıp "güne doğru koşmayı" anlatır. Çünkü bu dünyanın en güzel şeylerinden biri, güneşin doğarken çıkardığı o sestir. "Dünyanın bütün sabahları", insana heyecan verir. (Türkü, "seher vakti bir güzele vuruldum" diyor. Bunu bir düşünelim.)

Bir de ayakta uyumak bahsi var. Bunun nedeni yorgunluk mudur, dalgınlık mıdır, kişiye göre değişir. Fakat ayakta uyutmanın karşılığı başka bir şeydir. Ve uyutulan değil, uyutan zarardadır.

Uykunun en güzel tarafı, rüya kapısını aralıyor oluşudur. Aslına bakarsanız, sırf rüya görmek için bile uyunabilir. "Beyaz dokusunda o saf rüyanın."

Uyumak, itimat isteyen bir iştir. Hayır, kastettiğim şey, sınır boylarını bekleyen ve bizim "huzur içinde" uyumamızı sağlayan askerler değil.

Yakınınızda huylandığınız biri varsa yahut dağda bir başınaysanız, haydi, üstünüze güzel bir uyku çekin bakalım. Nasıl olacak?

Evet, uyumak itimat isteyen bir iştir, ayrıca teslimiyet gerektirir. Tersi de söylenebilir: Uyku, uyuyanı zararsız hale getirir.

Dediğimiz gibi, uyuyan masumdur, dolayısıyla uyku da masumdur. İnsan, uyurken veya uykunun eşiğindeyken plan yapamaz, kin tutamaz, politik davranamaz.

Her gece, yastığa başımı koyunca, "Rabbim, Müslümanlara yardım et" diye dua ederim. Şunlar ve şunlar hariç demem. Bu, hepimiz için böyledir.

Vaktiyle, "uyku herkesi eşit kılar" demiş olsam da, şimdi, aç karnına uykuya sığınanları düşünüyorum. Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine de uyuyamamış.

Komşusu açken tok yatanın da uyuduğunu söyleyemem. Onun yaptığı başka bir şeydir. Peki, nedir? Dedim ya, söyleyemem.

11 years ago
Küçük ölüm
Rüya varsa, umut da var!
Alnar’ın kanun konçertosu, Marsel Halife’nin kanun konçertosu ve Rodrigo’nun gitar konçertosu
Kimyası bozulan insanlık
Yaşasın kabak!..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…