|
Çözüm sürecinin neresindeyiz?

Türkiye Küçük Millet Meclisi* adlı diyalog platformunun pazartesi akşamı İstanbul"da düzenlediği toplantıya katılanlar başlığa çıkardığım soru çerçevesinde fikirlerini paylaştılar. Toplantının açılış konuşmasını yapan Marmara Bölgesi Âkil İnsanlar Heyeti üyesi Levent Korkut"un da vurguladığı üzere, bugün, yani 1 Mayıs 2013 itibariyla silahlar susalı tam 99 gün oldu. PKK 99 gündür tetiğe dokunmuyor. Çatışma, operasyon haberleri bitti. Şehit yok, cenaze yok. Sürecin şu ana kadarki en önemli, en somut kazanımı bu. Kan akmıyor. Az başarı değil bu.

Bir hafta sonra da PKK"nın silahlı militanları Türkiye sınırlarının dışına çekilecekler. Sürecin kritik bir etabı daha alınmış olacak. Peki ya sonra? Şu ana kadar olup bitenler devletin MİT görevlileri vasıtasıyla, doğrudan örgütü muhatap alarak ve informel yöntemlerle yürüttükleri, sıradan vatandaşların aktif katılımını gerektirmeyen bir süreçti. Bundan sonra da, sürecin, yine aynı aktörler arasında benzer şekilde sürdürülecek boyutları var.

Ama eğer bu ülkede gerçekten kalıcı bir barış inşa edilecekse, Kürt meselesi gerçekten çözülecekse asıl iş, asıl sınav şimdi başlıyor. Ve bu bizim, bu ülkenin vatandaşları olarak hepimizin sınavı. Bundan sonrası, yani acıların tanınması, yaraların sarılması, adaletsizliklerin giderilmesi, yeni bir gelecek tahayyülünde uzlaşılması, bunlar başkalarına havale edilemeyecek kadar ciddi meseleler.

Nitekim Akil İnsanlar heyetlerinin işlevi de, bu ülke vatandaşlarının, pasif izleyiciler olmaktan çıkıp birbirlerinin nezdinde kendilerini, kimliklerini, taleplerini özgürce dile getirebilecekleri ortamları yaratmak oluyor, anladığım kadarıyla. Levent Korkut, 20 günlük çalışmalarından damıttığı gözlemlerini paylaştı. Dedi ki:

"Çoğunluk barış istiyor, süreci destekliyor ama AMA"ları var. Bundan sonra ne olacağına ilişkin kafalar karışık. "Bundan sonra Türk demeyecek miyiz?", "Cumhuriyet"ten vaz mı geçiyoruz?", "Haklarımız güvence altına alınacak mı?" gibi sorular yaygın. Ama bu sorulara yanıt üretmesi gereken aktörler olarak da görmüyorlar kendilerini. Örneğin anayasa yapım sürecini şekillendirebileceklerini düşünmüyorlar. Sandıkta evet ya da hayır demekle sınırlı bir rol biçiyorlar kendilerine."

Haksız değiller. Vatandaşların siyasi fikir üretimine doğrudan katılımını sağlayacak kanallar bugüne dek pek olmadı Türkiye"de. Hal böyle olunca, Levent Korkut"un da gözlemlediği üzere, "ama"ların ifadesi, Salı günü TBMM"de siyasi partilerin grup toplantılarında dile getirilen siyasi klişelerden öteye geçmekte zorlanıyor: "Çözüme evet ama Öcalan serbest bırakılmalı", "Çözüme evet ama Öcalan"ın serbest bırakıldığı bir barışta biz yokuz," "Barış istiyoruz ama özerkliğe karşıyız" gibi.

Levent Korkut, katılımcıların çoğunun, kendilerinden bu denli farklı düşünen kişilerle ilk kez biraraya geldiklerini, ama ilk baştaki öfkeli atışmaların zamanla yatıştığını anlattı. Toplantılarda ilk söz alanlar genellikle en sert itirazları en dile getirenler oluyormuş. Ortalara doğru ılımlı görüşler daha çok dillendirilirken, uzlaşma sağlamak orta yol bulmak adına en yaratıcı fikirlerse en sonda paylaşılmaya başlanıyormuş.

İşte o yaratıcı fikirlere çok ihtiyacımız var. Çünkü mevcut söylemlerin dışına çıkmak için harcadığımız emek bizi sorunun parçası olmaktan çıkarıp çözüme de taşıyacak. Şiddetsizlik ortamında göz göze bakıp konuşmaya devam etmeliyiz.

Çözüm sürecinin henüz çok başındayız. Bizim dışımızdaki aktörler tarafından tesis edilen mevcut şiddetsizlik ortamı, nihayet birbirimizle yüzleşmemizi, konuşmamızı sağlıyor. Uzlaşmak ve barışmak ise çok daha uzun ve zorlu bir süreç. Başarısı ise büyük ölçüde bizim aktif katılımımıza bağlı.

*Türkiye"nin 22 ilinde her ay sivil toplum kuruluşlarıyla milletvekillerini buluşturan Türkiye Küçük Millet Meclisi"nin çalışmaları için bkz. http://www.antenna-tr.org/sites.aspx?SiteID=23

11 yıl önce
Çözüm sürecinin neresindeyiz?
Sizi de sigaya çeken bir Molla Kasım gelir
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim