|
Filistinlilerin sesini duymak

Aşağıdaki cümle 1 Mayıs 2013 tarihli gazetelerden birinin dış haberler sayfasından alındı (Gazete mühim değil, muhtemelen hemen hepsinde haber üç aşağı beş yukarı aynı cümlelerle yer aldı):

''Amerikan yönetimi Ortadoğu barış sürecini diriltmek için yeni girişimlerini sürdürürken Araplardan İsrail''e önemli bir jest geldi. Arap Birliği üyelerinin, İsrail''in müzakereye yanaşmadığı 2002''deki Arap Barış Planı''nı toprak takasını içerecek şekilde güncellemeyi kabul ettiği belirtildi.''

2002''deki plan İsrail''in 1967 sınırlarına çekilerek iki devletli çözüme imkân vermesine karşılık Arap Birliği üyelerinin İsrail''i tanımasını öngörüyordu.

Yani haberde ''jest'' olarak tanımlanan durum, Arap Birliği''nin Filistinliler adına 1967 sınırından da vazgeçmesi ve toprak takası adı altında, Batı Şeria''nın işgaline meşruiyet kazandırmasıdır.

Çok sevdiğim bir söz var, işte şimdi tam yeri kullanmanın: ''Başkası adına konuşmak onu yok saymaktır.''

Arap Birliği dediğimiz, kerameti kendinden menkul; uluslararası meşruiyeti ise mevcut dünya düzenini belirleyen hâkim güçlerin tutumuna bağlı bir oluşum. Kaldı ki tartışmaya açık birkaç istisna dışında, üye ülkelerin liderlerinin/rejimlerinin kendi halkları nezdindeki meşruiyeti de yine tartışmalı, sıkıntılı. Ama Filistinliler adına konuşmakta beis görmüyorlar.

Diyeceksiniz ki, Filistin de Arap Birliği üyesi. Peki ama sorarım size hangi Filistin, kimin Filistin''i? Gazze''den kovulmuş El Fetih''inki mi, yoksa üyeleri Batı Şeria''da İsrail için El Fetih tarafından yakalanıp İsrail''e teslim edilen Hamas''ınki mi? Ve üstelik hatırlatırım ki, İsrail devletini tanıdığı için muhatap alınan Filistin lideri Mahmud Abbas''ın (tıpkı İsrail devletini tanımadığı için muhatap alınmayan Hamas gibi) görev süresi 2009''da sona ermişti. Yani Filistinlileri temsil etme hakkı seçimle yeniden teyit edilmiş değil. O da Filistinliler adına taviz vermekte beis görmüyor.

Sahi Filistinliler ne istiyor? Gazzeliler, Batı Şeria''da yaşayanlar, İsrail vatandaşı olanlar ve dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca mülteci için barış ne ifade ediyor? Ne ilginç! Dünyanın belki de habere en çok konu olmuş ihtilafı İsrail-Filistin sorunu olsa da, yaşamları bizzat bu sorunla kuşatılmış Filistinlilerin kendi seslerini duymak neredeyse hiç mümkün olmuyor.

Ya şu ''barış süreci'' dedikleri... Hani şu 1993''te Oslo''da ölü doğan ve o günden bugüne hiçbir girişimle diriltilemeyen süreç. Karamsar biri değilimdir ama bu son girişimin de başarı şansı düşük görünüyor. Çünkü barışın olmazsa olmaz bazı koşulları var, henüz yerine gelmemiş olan: Her şeyden önce İsrail''in 1948''den Nakba''dan bu yana sürdürdüğü tehcir, tedhiş ve yoksullaştırma politikalarının, Filistinlilerde neden olduğu acıları, mağduriyeti tanıması, kabul etmesi gerekmiyor mu? Özür dilemesi gerekmez mi hatta? Ve elbette hesap verme sorumluluğunu da alması; telafisi mümkün olanı telafi etmesi gerekmez mi? Budur, o topraklardaki var olma hakkının Arap halkları nezdindeki meşruiyetini sağlayacak olan. ''Çünkü yalnızca temizlenmiş yaralar iyileşir; aksi takdirde yeniden açılıp iltihap kapar durur.''*

*Şili''nin ilk kadın Başkanı Michelle Bachalet''in 2006''da Alman Der Spiegel dergisine verdiği mülakattan alınma bu sözler. Çocuk doktoru olan Bachalet, Pinochet rejiminin yol açtığı toplumsal travma ile yüzleşme amaçlı çalışmalardan bahsederken, tıbbî bir mecazdan yararlanıyor.

11 yıl önce
Filistinlilerin sesini duymak
Hz. Peygamber’e yapılan saldırıyı aşmanın yolu: Zihinsel hicret
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak