|
İnkârla barış olmaz

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı John Kerry, önümüzdeki hafta Kudüs ve Ramallah"ı ziyaret edip, İsrailli ve Filistinli muhataplarıyla görüşecek; görevde dördüncü ayını doldurmadan dördüncü kez İsraillilerle Filistinlileri müzakere masasına oturtmanın altyapısını oluşturmaya çalışacak. Kerry"nin işi zor. Ama kimin değil ki?

Daha önce de değindim burada, Filistinlilerin siyasi temsilcileri konumundaki iki büyük parti, biri Gazze"de diğeri Batı Şeria"da hükümet eden Hamas ile El Fetih arasındaki anlaşmazlık sürüyor. Filistin Devleti"nin nasıl yönetileceğine, hangi mevkide kimin olacağına, hangi kurumda kimin ağır basacağına dair aralarında süregitmekte olan iktidar kavgası bir yana; Hamas ile El Fetih İsrail ile masaya hangi koşullarda hangi taleplerle oturulacağı konusunda da uzlaşabilmiş değil. Gerçi mevcut tüzüğü ve liderlerinin söylemi değişmeden ne İsrail ne de ABD Hamas"ı muhatap kabul ediyor. Ama Mahmud Abbas"ın lideri olduğu El Fetih"in Hamas"ı "by-pass" etmesi de intihar olur. Bu arada Filistinlilerin karar alma süreçlerine siyasi katılımı da sorunlu; 2005"ten sonra parlamento ve devlet başkanlığı seçimi yapılabilmiş değil.

Yukarıda bahsettiğim sorun tali aslında. Bütün Filistinlileri en iyi şekilde temsil edebilecek nitelikte ve tek ses olmuş bir âkil insanlar heyeti de olsa müzakere masasında, İsrail"in mevcut politikalarıyla adil ve kalıcı çözüme ulaşmak kolay görünmüyor. ABD ise İsrail"i bu anlamda terbiye etmeye geçmişte olduğu gibi yine hiç niyet etmiyor. Bakmayın mesela, "Kerry bu geldiğinde üç beş yerleşim birimi için durdurma" isteyecek vs. diyenlere. İstese ne olur ki zaten? 500 bin yerleşimci işgal altındaki topraklarda yaşıyor; 10 bini geri dönse evet çok büyük taviz olur, İsrail"de yer yerinden oynar. Ama, birbirine süper güvenlikli -Yahudi öncelikli yollar ve sofistike altyapı sistemleriyle- bağlanırken coğrafyanın tamamını da kontrol altında tutmaya yarayan yerleşim birimleri yine yerli yerinde duracak. Daha çok şey sıralanabilir ama özünde hepsi dönüp dolaşıp şu kelime de takılacak: Nekbet (Nakba). Arapça felaket, musibet anlamına gelen Nekbet, 14 Mayıs 1948"de David Ben Gurion"un İsrail devletinin kuruluşunu ilanı ertesinde, o topraklarda yaşayan Filistinlilerin %80"ini mülteciye dönüştüren politikaların, tehcir ve katliamların adı.

"90"lı yıllarda gençlik çağında olan benim gibi Filistinliler için Oslo barış süreci, Batı Şeria ve Gazze"deki askeri yönetimin sona ermesini sağlayacak, içinde adaletin tesisi için mekanizmalar da barındıran sağaltıcı bir uzlaşma sürecine giden yoldu." İsrail vatandaşı bir Filistinli olan Muhammed Jabali"nin bir internet dergisinde yayınlanan makalesinden alıntıladım bu sözleri. Şöyle devam ediyor: "Oslo barış süreci, bizim için, İsrail"in kurulduğu günden itibaren "topraksız bir halk için halksız bir toprak" olduğunu iddia ettiği o topraklarda yaşayanlar olduğu ve tehcir edildikleri gerçeğinin tanınmasıyla ilgiliydi. Ama aksine, bütün barış süreçleri hep aynı mantıkla, yani Nekbet"in inkârı üzerine kurulmaya devam etti." Jabali, makalesini "Nekbet"i tanımak, hem Yahudiler hem de Filistinliler için bu toprakların müşterek olduğunu anlamanın tek yolu. İnkar etmemek, Nekbet gerçeğini tanımak, kabul etmek sistemin sürekli aynı adaletsizlikleri üretip durmasını engellemenin tek yolu" sözleriyle bitiriyor.

İsrailli Yahudiler arasında inkâr edilen Nekbet gerçeği konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan bir sivil toplum kuruluşu var: Zochrot. Bu kelime İbranice hatırlamak demek. Yapmak istedikleri Nekbet"i sadece Filistinlilerin hatırladığı bir felaket olmaktan çıkarıp, Yahudilerin de geçmişleriyle yüzleşmesini sağlamak. Böylelikle Yahudilerle Filistinliler için kolektif bir hafıza oluşturmayı, bu hafızayı da ortak bir gelecek tahayyülünde buluşturmayı umuyorlar.

Zochrot"un çalışmalarını Çarşamba günü de aktaracağım.

11 yıl önce
İnkârla barış olmaz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi