|
Cami-i Kebir için bazı notlar

Ayasofya Cami-i Kebir’inin ibadete açılması sürecinde en çok güldüğüm politik argüman, gayet eleştirel bir tonda kurulan “bu karar, kitleyi memnun etmek için alınmış bir karar” argümanı idi. Bir siyasetçi, kendisine oy veren ve verme ihtimali bulunan kitleyi memnun etmek için politika üretmez de ne yapar yahu? Elbette Cami-i Kebir’in açılması Recep Tayyip Erdoğan’a oy veren kitleyi memnun edecek, hatta konsolide edecek. Bundan daha doğal ne var.

Öte yandan “bu karar politik bir karardır” diyenler sonuna kadar haklı. Elbette politik bir karar. İstanbul bir camiler şehri. Ayasofya “içerisinde namaz kılınsın da İstanbul’un cami ihtiyacı karşılansın” diye açılmadı. Geçmişte Erdoğan’ın “önce Sultanahmet bir dolsun da” çıkışını hatırlamak bile kâfi. Sultanahmet henüz dolmadı ama Ayasofya, cami olarak açıldı. Çünkü bu “politik bir karar.” Türkiye Cumhuriyeti devletinin “egemenliğinin ve bağımsızlığının” altının çizildiği, hem İslâm dünyasına hem Batı’ya mesaj verilen bir politik hamle bu. Üstelik mesaj da alınmış durumda gördüğümüz kadarıyla. Daha da üstelik Erdoğan, Ayasofya’nın açılacağı kararını ilân ederken Mescid-i Aksa vurgusu yaptı. O denli politik yani bu karar. Bu politik ve son derece doğru hamlenin meyvelerini yemeye de talibim kendi adıma, çilesini çekmeye de. Zira “sancılı bir parantez” kapanmış oldu Cami-i Kebir’in ihyâsıyla.

Bir başka mesele, son derece yanlış şekilde “Lozan-Ayasofya bağlamı” kurulması oldu. Lozan Antlaşması’nda Ayasofya için bir madde yok elbet ama sanki Lozan muazzam bir başarı imiş de, Ayasofya’nın ihyâsı bu başarıya gölge düşürüyormuş gibi bir izlenim oluşturulmaya çalışıldı. Lozan, Mustafa Kemal’in son derece isabetli şekilde daha yaşarken bazı hükümlerini yok sayıp değiştirdiği bir antlaşmadır. Bu yok sayma neticesinde Hatay Anadolu toprağı oldu yeniden. Montrö ile Boğazlar egemenliğimiz genişletildi. Dolayısıyla Lozan’ı son derece yanlış şekilde “kutsamak” hiçbir işimize yaramaz. Sadece şunu hatırlayalım kâfi: Mustafa Kemal ile silah arkadaşları memleketi kurtardılar, Ayasofya’yı müzeye çevirirken tapusunu vakıf üzerine kaydettirdiler ve bu sayede bugün “hukuki bir zemin” bularak Ayasofya cami olarak ibadete açılabildi. Demem o ki Hatay’da, Montrö’de nasıl fırsat bulunup “parantez” kapatıldı ise Ayasofya’da da fırsat bulununca parantez kapatıldı. Darısı, Lozan’ın oluşturduğu diğer parantezlere… Kıbrıs’a, Kerkük’e,

Musul’a, Türk Adaları’na inşallah…

Gelelim “kılıç ile hutbe” işine. “Efendim, niçin kılıç ile çıkıldı da gül buketi ile çıkılmadı?” falan diye gaklayanlar oldu epeyce. Yahu Hac ibadetinde şeytana niçin “fiziki” olarak taş atıyorsak, Kâbe niçin “fiziki” olarak yedi şavt ile tavaf ediliyorsa o sebepten. Zira “sembolik” bir anlamı var o kılıcın. Egemen bir ülke oluşumuzla, bağımsızlık vurgumuzla doğrudan ilişkisi var. Bu sembolik duruşu Cami-i Kebir’in ihya gününde göstermeyeceğiz de hangi gün göstereceğiz? Allah Ali Erbaş Hoca’dan razı olsun bu ihya için.

Ali Erbaş demişken… Hoca, dikkatle hazırlanmış hutbesinde Mustafa Kemal’e hakaret falan etmedi. Hutbeyi insafla dinleyen ve asgari Türkçe bilen herkes bunun böyle olduğunu görecektir. “Edilmemiş bir hakaret” üzerinden fırtına koparmaya çalışanlar ise Cami-i Kebir’in ihyası ile sevinen kendi kitlelerini Mustafa Kemal ile konsolide etmeye çalışan zevzeklerdir. Başkası değil.

Gelelim can sıkıcı iki meseleye. İlki, korona tehdidi devam ederken caminin etrafında oluşan muazzam kalabalığın korkutuculuğu meselesi. Ürkütücü idi doğrusu bu durum… En çok korona ile mücadeleyi aslanlar gibi yürüten Bakan Fahrettin Koca adına üzüldüm bu manzaraya. Bence bu mesele daha iyi yönetilebilirdi.

İkinci can sıkıcı mesele ise sebebi ne olursa olsun -ister provokasyon olsun ister başka bir şey- tramvay makinisti bir kadına saldırılması olayı oldu. Ayasofya’nın açılış gününe hiç mi hiç yakışmadı bu olay. Umarım bu saldırının failleri tez vakitte bulunur ve kendilerinden hesap sorulur.

Birkaç gün önce Ayasofya’nın önünden yaptığım bir canlı yayını şu cümleyle bitirmiştim: Reis, Allah senden razı olsun. Yazıyı da aynı cümleyle bitireyim: Reis, Allah senden razı olsun. İki cihanda aziz olasın.

#​Ayasofya Cami-i Kebir
#Recep Tayyip Erdoğan
#Mustafa Kemal Atatürk
4 yıl önce
Cami-i Kebir için bazı notlar
Şırınga
Sandık başına giderken…
Türkçe’nin jeopolitik değeri ve coğrafyamız
Kara dinlilerle milletin savaşı
Fikri üretemeyen şiddet üretir