|
Menemeni görmek

Geçenlerde bir kez daha yazmıştım. Bence yetenek, insana Allah’ın bir lütfudur. İnsan, yeteneğinin şükrünü ancak onu geliştirerek eda edebilir. Ölmüş, öldürülmüş, donmuş, dondurulmuş yetenekler büyük bir israftır.

Bilvesile Gençlik ve Spor Bakanımız Mehmet Kasapoğlu ile bir araya geldiğimizde mesele dönüp dolaşıp iki yerde düğümlendi. İlki, yetenek konusu… Belki haberdar olanlarınız vardır, Gençlik Spor Bakanlığımız bir süredir spor konusunda “yetenek taraması programı” işletiyor. 6 yaştan itibaren spora yetenekli çocuklarımız tespit ediliyor ve eğitim hayatları boyunca yetenekli oldukları branşta yetkinleşmelerini temin etmek için bir program hayata geçiriliyor. Böylelikle diyelim Kastamonu’da eskrim branşında özel yeteneği olan bir çocuğumuzun bu yeteneğini kalıcı bir gelişimle taçlandırması hedefleniyor. Bu, Almanya, Amerika ve İngiltere gibi ülkelerin uzun süredir uyguladıkları bir yöntem. Kurumsal başarı da bu sayede geliyor elbette. Milyonlarca dolar para harcayarak değil. Milyonlarca dolar para harcamak başarı garantisi olsaydı Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi takımlarımız Şampiyonlar Ligi’nde oynarlardı. Onun yerine, UEFA ön elemesinde toplam maaş bütçesi 3 futbolcularının maaşına denk takımlara yenilmeyi başarıyorlar.

Bakan Kasapoğlu, pandemi dolayısıyla bu yetenek taramasını bir süredir yapamadıklarını anlatırken cidden çok üzgün görünüyordu. “Pandemi sonrası dönemde daha güçlü şekilde devam edecek bu program” dedi. Sıradaki Messi’nin, Pelps’in, Federer’in bu yetenek taramalarından çıkabileceğini konuştuk. Hani meşhur “pastanın üzerindeki çilek” inanıyorum ki bizim çocuklarımız arasından çıkacak sistem böyle devam ederse.

Tabii, sanat, müzik ve mühendislik alanlarında yetenekli çocuklarımıza yönelik olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın yürüttüğü BİLSEM projesini de anmadan olmaz. Kendi çocuğu da BİLSEM’de eğitim alan bir veli olarak Bakanlığa hem müteşekkirim hem de sistemin aksayan yanlarını ortadan kaldırmalarını sabırla bekliyorum. Hem öğretmen kalitesi hem bina kalitesi hem de fırsat eşitliği konularında bazı sorunları var BİLSEM sisteminin. Ortadan kaldırılamaz şeyler değil tabii ki. Sadece biraz daha mesaiyle halledilebilir.

Gelelim konuştuğumuz diğer meseleye. Yanından ayrılırken bana bazı kitaplar hediye etti Bakan Bey. Baktım, üzerlerinde Gençlik Spor Bakanlığı logosu var. Meğer Bakanlık bir süredir teliflerini alarak bazı kitapları basıp her yaştan gençlere dağıtıyormuş. Kitaplara hızla göz attık birlikte. Orhan Kemal’dan Peyami Safa’ya, Dostoyevski’den Cahit Zarifoğlu’na, Şeker Portakalı’ndan Kayıp Aydınlanma’ya, Suyu Arayan Adam’dan Hay bin Yakzan anlatısına bir dünya son derece nitelikli eser. Bakanlığın bu yöntemle basıp dağıttığı kitap 150’yi bulmuş. Bu kabaca yarım milyon, hatta belki biraz daha fazla insana kitap ulaştırıldığı manasına geliyor.

Fakat konuştuğumuz asıl mesele bu değildi. Asıl meseleyi kitapların çeşitliliği üzerinden konuştuk. Bakanlık, son derece isabetli bir seçimle Türk ve dünya edebiyatının yüksek nitelikli eserlerini buluşturmuş gençlerle. Bu, iki çeşit “mızmızlanmaya” sebebiyet vermiş. Birinci mızmızlanma seküler kesimlerden geliyormuş. “Siz bu kitapları niçin basıyorsunuz ki?” tadında. İkinci mızmızlanma ise muhafazakâr kesimlerden geliyormuş. “Siz bu kitapları niçin basıyorsunuz ki?” tadında.

Bence bu iki mızmızlanmanın da hiçbir hükmü yok. Hiçbir hükmü yok zira kültür, merkezde ilerledikçe kıymet kazanan bir şeydir. Üstelik kültürün merkezde ilerlemesi kişinin yaşam görüşünü sağlamlaştırmasını sağlar, flulaştırmasını değil. Dolayısıyla doğru olan “kaliteli çeşitlilik”tir. Bunu, bir çeşit “sağlıklı beslenme dengesi”ne benzetebiliriz.

Hadi burada bir çıkma yapayım. Entelektüel zihin, malumatla değil, çeşitlilikle oluşur. Kamalizm benzeri akıl tutulması ideolojilerin “malumatı olan üstündür” yanlış tezi de ancak bu çeşitlilikle ortadan kaldırılabilir. Zira malumat sahibi olmak değil, malumatlar arasında bağlantı kurup sonuç çıkarabilme gücüdür asıl olan. Domatesi, biberi, yağı, yumurtayı ve tavayı bilmek değil; bunlara bakınca orada bir menemen olduğunu fark etmek yani.

Türkiye’de her kesimin kurduğu yanlış cümle “gençlere ulaşamıyoruz” cümlesidir. Bu cümle, aynı zamanda içerisinde “gençlere bizim menemenden yediremiyoruz” anlamını barındırır. Oysa doğru cümle “gençlere alan açalım” cümlesidir. Domatesi, biberi, yumurtayı fark eden gençler menemen yapmayı öğrenirler. İlkinde olmasa bile ikincisinde lezzeti de mahsuslaşır.

Yeteneklerin cilalanması ve çeşitliliğe vurgu… Türkiye’nin gençlerinin sağlıklı gelişimi uzun vadede bu iki hususla mümkün olacak bence. Belki işin burasını biraz daha derinleştiririz sonraki yazılarda…

#Menemen
#Galatasaray
#UEFA
4 yıl önce
Menemeni görmek
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi