|
Taşrada sıkışıp kalmaların imparatoru

Birini tanıyorum. “Taşrada sıkışıp kalmaların imparatoru” denilebilir onun için.

Taşrada sıkışıp kalmak, bilirsiniz, kabiliyetli ve fakat “çıkmaya cesaret edememiş” adamlar için kullanılması lazım gelen bir tanımlamadır. Kabiliyetsiz adam, taşrada da merkezde de kabiliyetsizdir. Dolayısıyla “sıkışıp kalması” da söz konusu değildir.

Diğer yandan, kendini sıkışıp kalmış hissetmeyen, yaşadığı yeri “merkez” haline getirmeyi başarmış adamlar da vardır. Lakin bu yazı o adamlarla değil, “taşrada sıkışıp kalmanın imparatoru” ile ilgilidir ve bir parça acıklıdır yani.

“Çık, sen kabiliyetli çocuksun” demişlerdi aslında ona vaktiyle. Buradaki “çık”ı yaşadığı şehirden ayrılıp merkezin cangılına düşmek olarak anlarsan yanılırsın. Buradaki “çık” o değildir.

Buradaki “çık”ı sana nasıl anlatsam ey okur? Buradaki “çık”, “bu ligde oynadığın yeter, bir üst lige çık”taki “çık”tır.

Öyle bir futbolcu vardı. Murat’tı sanırım adı. Adam, 4 yıl üst üste ikinci ligde gol kralı oldu. Gol kralı olduğu her takım süper lige yükseldi ama bizim Murat sürekli ikinci ligde bir takımla anlaştı.

Bilmem. Belki de korkuyordu bir üst lige yükselmekten. Bir üst lige yükselip “yedekte bekleme” fikrinden nefret ediyordu belki de. “Süper ligde yedekte beklemeyi birinci ligde gol kralı olmaya yeğlemezsen senden bir yol olmaz” demişler midir acaba ona?

Demişlerdir elbet. Biraz yedek beklemeyi, biraz zorlanmayı göze almayan adamın adıdır “taşrada sıkışıp kalmaların imparatoru.”

İnsan ruhu bu… Bahane bulmadan haylanmaz. “Taşrada sıkışıp kalmaların imparatoru”nun bulduğu bahanenin değiştiğini görmedim. “Merkezde bir çete var, onlar, benim ne denli kabiliyetli olduğumu bile bile önümü kesiyorlar” cümlesi yetişir imdada her seferinde.

Şu yaşıma geldim, kabiliyetini işleten birinin önünün kesilebildiğini bir kez bile görmedim. Kabiliyetiniz varsa bir ayağınızın diğer ayağınızdan bir santim kısa olmasının bile hiçbir önemi yoktur. Dünyanın en iyi sağ kanat oyuncusu olmanızı kimse engelleyemez. Garincia derler adınıza. Kabiliyetiniz varsa ne pahasına olursa olsun “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”ı çekersiniz.

Ne ki “taşrada sıkışıp kalmaların imparatoru” olmak için kabiliyetinize ihanet etmeniz ve sürekli başkalarını suçlamanız gerekir. “Kimse elimizden tutmuyor” cümlesiyle başlar, “beni engellemeye çalışıyorlar” cümlesine kadar ilerler mesele.

Oysa kabiliyetiniz aynı zamanda “bedelini ödemenizi” de ister sizden. Sıkışıp kaldığınız yerden çıkabilecek cesareti göstermenizi ister. Süreklilik ister. Canınızı dişinize takmanızı ister.

Kabiliyetiniz, eğer onun gereğini yapmayı göze alamazsanız sizi boğar bir süre sonra. Muhayyel düşmanlarla, olmadık komplo teorileriyle, akla gelmedik senaryolarla boğuşurken bulursunuz kendinizi.

“Çık, sen kabiliyetli çocuksun” demişlerdi ona. Fakat o çıkmak yerine ucuz kirayı, küçük çevreyi, basit üstatlığı tercih etti. Şimdi, geride bıraktığı yıllara bakıp nerede hata yapmış olabileceğini bile düşünmek istemiyor. İhanet ettiği yeteneği, boşa geçirdiği yılları ve muhayyel düşmanlarıyla oldukça mutlu.

Eh. Mutlu adama ne denebilir? İkinci ligde gol kralı olmaya bayılan adama ne denebilir? “Beni harcadılar” sakızını çiğneyen adama ne denebilir?

Bir şey demiyorum. Gördükçe çay içip dertleşiyoruz. O bildiğini okuyor. Bense zaman zaman “bir kere cesaret etseydin her şey çok faklı olabilirdi” diye geçiriyorum aklımdan iç geçirerek.

#Murat
#Garincia
#Taşra
il y a 3 ans
Taşrada sıkışıp kalmaların imparatoru
Dokuz Aykut ile son ütücü Nuran’ın tahmin edilebilir aşkları
Sıkmabaş ne demek?
Bağımlılık döngüsü
Sekülerleşmenin kaynakları
Ne olacak bu anne babaların hali?