|
Türk moderni karısını boşarken…

“Türkiye, son 150 yıllık parantezinde en çok hangi kavramı yanlış anladı?” sorusunun bendeki cevabı nettir: “Gelişim.”

Yanlış yerinden başlayan Türk modernleşmesi, ilk düğmesi yanlış iliklenmiş bir gömleğe benzer. Bidayetinde modernleşmeyi naylon çorap, piyano dersi, Cumhuriyet balosu, kıyafet düzenlemesi gibi algılarsanız sonucu sağlıklı şekilde alabilmeniz mümkün değildir.


İstiklal şairimiz Mehmet Akif bile bir çeşit çaresizlik beyanı olarak “batının ilmini alalım, ahlakını almayalım” diyerek bu sakat modernleşmenin destekçilerinden biri olmuştur. Oysa bugün net şekilde anlıyoruz ki bir şeyin ahlakından bağımsız şekilde transfer edilmesinin imkânı yoktur. Televizyon mahremiyet yağmasını, atom bombası kitlesel imhayı, akademi uzmanlaşmayı, sosyal medya kavgacı dili beraberinde getirir.

Türk modernleşmesinin “gelişim” diyerek kodladığı kavram bu bakımdan çok acıklıdır. Salt determinist anlayışın bile neredeyse terk ettiği “ne ki gelişiyor, o mutlaka iyidir” fikri bidayetinden beri Türk modernleşmesinin zindanıdır. Her yeniliğin “mutlak iyi” olduğu fikri çürümüş, kokuşmuş, son kullanma tarihi çoktan geçmiş bir fikirdir.

“Cep telefonlarının yeni modelleri çıktığında dükkânlarda oluşan kuyrukların anlatmak istediğim şeyle yakından ilgisi vardır” diyeyim de derdim anlaşılsın.

“Gelişim, gelişmek” ve benzeri kavramların Türk modernleşmesi vasatında nasıl algılandığına ve kullanıldığına dair ibretlik sayılabilecek bir alıntıyla meseleyi derinleştireyim.

Söz konusu metni, popüler sözlük sitelerinden birinde yazarlık yapan bir isim kaleme almış. Sıkı solculuğu ile maruf bu isim, aynı zamanda insanları linç ettirmesiyle de biliniyor.

Karısından niçin boşandığını şu satırlarla anlatıyor bu sıkı solcu abimiz: “Eşim, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Gelişime açık birisi olduğunu düşünmüştüm. Nitekim tanıştığımız dönemden beri aşırı okuma ve kendimi geliştirme isteğim var. Bana ayak uydurur demiştim. Asla geri kalmayı kabullenemiyorum. Güzelliğin, mutluluğun gelişimde, açık bir zihinde olduğuna inanıyorum. O nedenle hep kendimi geliştirmek için, ilerde doğacak çocuğuma iyi bir baba olabilmek için çağı yakalamaya çalıştım. Ama karşımdaki kadın, dini inançlarımın değişmesini kabul etmek istemiyor, bikiniyle denize girmesini sevmemden hoşlanmıyor, ona hediye olarak iç çamaşırı almam rahatsız ediyor, doğacak çocuğumuzun herhangi bir inanca sahip olması konusunda baskıcı olmamamız gerektiğini, iyi bir insan olması için çaba göstermemiz gerektiğini ve inançlarını kendisine bırakmamızın daha doğru olduğu fikrine yanaşmıyor.”

Bu Türkçesi berbat tuhaf metinden ne anlamamız gerekiyor? Bence şunu: Bu sıkı solcu, linççi abi için gelişim ve çağı yakalamak bikini giymekte, iç çamaşırı hediyesini sorun etmemekte ve dine/inanca karşı mesafeli bir yaklaşım geliştirmekte gizli. Bunları yapmayan insan gelişmemiş, cahil ve çağı yakalayamayan biri olduğu için onun boşanması gerekir.

Türk modernleşmesinin içinden çıkamadığı şey budur işte. Haklı olarak “organ nakli denince bilmem hangi hocanın aklına niçin cinsel uzuv nakli ve bunun sakıncaları geliyor” diye soran standart Türk moderni, aynı hataya çağa ayak uydurmayı bikini ve iç çamaşırı meselesine indirgeyerek kendisi düşer ve bunu hiç sorun etmez.

Bir yanıyla da olağanüstü bir naiflik (ya da gerzeklik) var bu tuhaf metinde. “Bir anne-baba çocuğuna inanç eğitimi vererek onun iyi bir insan olmasını engeller” fikrinden söz ediyorum evet. Daha da ileri giderek söyleyelim. Çocuğuna neye inanıp neye inanmayacağını öğretmene de doğrusu gerek yoktur. O nasılsa senden gördüğünü alacaktır. Dolayısıyla sen “dine karşı mesafe” koyarsan çocuğunu “din konusunda vakti gelince kendisi karar verecek bir birey” olarak değil, “dine karşı mesafeli bir birey” olarak yetiştirirsin. Yani yaptığın şey “kararlarını vakti zamanı geldiğinde kendisi verecek özgür bir birey” yetiştirmek değil, ona “dine karşı mesafe” kodlamaktır.

Gelişim, aydınlanma, çağı yakalama, cehalet ve benzeri kavramları yeniden düşünüp yerli yerine oturtmazsak, bunu hem seküler/modern kesimler hem de dindar kesimler olarak başaramazsak 150 yıldır kaybettiğimiz kanı kaybetmeye devam edeceğiz demektir velhasıl.

Organ naklini tenasül uzvundan, çağa ayak uydurmayı bikiniden tartışmaya devam edersek bizden bir cacık olmaz.

#Türkiye
#Evlilik
#Hukuk
6 years ago
Türk moderni karısını boşarken…
Kılıçdaroğlu"nun yerine sarışın güzel kadın
‘1 gün savaşı’…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti