|
Ecevit bunamadı

İzmit körfezinde cereyan eden yer sarsıntısının yol açtığı acılar gerekçe gösterilerek bu yılki kutlama törenleri iptal edilen 30 Ağustos bayramı millî bayramlarımız içinde hususiyet sahibidir. 29 Ekim''de, 23 Nisan''da, 19 Mayıs''ta asker yöneticiler mülkî âmirleri onların makamlarına giderek tebrik ettikleri halde 30 Ağustos''ta sivil yöneticiler komutanların ayağına giderek tebriklerini sunarlar. 30 Ağustos''ta uygulanan bu protokolün geçerli olduğu bir ikinci bayram daha vardı. Sivillerin askerleri ziyareti 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında millî bayram olmaktan çıkarılmadan önce 27 Mayız için de aynı protokol geçerli idi. Bir başbakanın 30 Ağustos dolayısıyla TSK''ne tebriklerini sunması bir vecibe sayıldığını biliyoruz.

Peki, söz konusu tebrik mezkûr bayramın üzerinden bir aya yakın bir zaman geçtikten sonra sunulursa bu işe ne ad vermeli? Başbakan Ecevit o tarihte yurt dışında bulunacağı mazeretini göstererek TSK''nin bayramını erkenden kutlama günü olarak 25 Eylülü seçmişse bunu zihnî kapasitesinin yetersizliği ile mi açıklamalı? Hayır, böyle yapmamalı. Ecevit bunamadı. Bilakis, ABD yolculuğunun başlangıcında yaptığı veda konuşmasında kendinden daha alt kademedeki ihmalkâr ve sorumluluktan nasibini almamış görevlilerin 30 Ağustostan öncesi için hazırlanan metni yeniden düzenlemede gösterdikleri beceriksizliği örtme gayesiyle hatayı üzerine alarak devletin itibarının zedelenmesinden duyduğu endişeyi sergileme uyanıklığı gösterdi. Buna benzer bir fedailiği kendini olduğundan daha küçük gösterme fedakârlığında bulunarak Merve Kavakçı''nın TBMM toplantı salonuna girmesi karşısında gösterdiği tepki suretiyle de yapmıştı.

Meselenin düğümlendiği yer asla Bülent Ecevit''in bunayıp bunamadığı veya onun devlet uğruna hangi zillete katlanmayı göze aldığı, alacağı yer değildir. Mesele başbakana vakti geçmiş bir metni okutacak kadar görevine bigâne kalmış memurun o görevden uzaklaştırılıp uzaklaştırılmadığında ve hatta ona ekmeğini başka yerde kazanmasının tavsiye edilip edilmediğinde düğümleniyor. Şunu hatırdan çıkarmamak gerekir ki Türkiye''de yükselmenin şartı işini iyi yapmaya, hangi iş olursa olsun o işin hakkını vererek yapmaya değil de ister çıkar ortaklığı ve isterse ideologi bağlamında olsun belli çevrelere, belli ailelere mensup olmaya bağlı kaldığı sürece sağlıklı işleyiş yönünde hiçbir adım atılamayacaktır. Ehliyetini kanıtlayarak gücünü göstermenin değil de adamını bularak işini gördürme ilkesinin yürürlükte kaldığı bu ülkede her ne sahada olursa olsun bütün imkânları kullanma alanı sadece "kokmaz, bulaşmaz" unsurlara açık tutulmaktadır. Bu da bütün dalkavukların, kifayetsiz muhterislerin, gününü gün etmekten başka düşüncesi olmayan budalaların devleti ve milleti yeme sırasının bir gün de kendilerine geleceği konusunda iştihâsını kabartmaktadır.


25 yıl önce
Ecevit bunamadı
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...