|
Zeytin dalının hikâyesi

Sezen Aksu''nun Atina konseriyle ilgili haberlere rastladınız mı bilmiyorum. Yunanlı meslektaşıyla birlikte Yunanlı izleyicilerin "gönüllerini fethetmişler". Konserin ilki Türkiye''de yapıldı. Aynı tablolar yaşandı. Yunanlılarla ne kadar "kadim dost" olduğumuz bir kez daha anlaşıldı. Deprem sonrasında yaşanan yakınlaşma süreci iki ülkenin halkları arasında gerçekten oldukça sıcak rüzgârlar estirdi. Bu rüzgârdan biraz uzak düşen Kıbrıslı Rumlar''ı saymazsak, herkes iki ülke arasında yeni sayfalar açıldığı izlenimi edindi.

Bu muhabbetin nereye kadar gideceğini ve tarihî birikimi ne ölçüde etkileyeceğini zaman gösterecek. En sağlam gerçekler, zamanın aynasına yansıyan gerçeklerdir. Bu sözlerimle, pek umutlu olmadığım izlenimi verdiğimin farkındayım. Ama, tahminlerin aksine bu umutsuz görünen yaklaşımım, iki ülke ilişkilerine olan güvensizliğimden kaynaklanmıyor. İki ülkedeki dostluk ve sevgi geleneklerinden kaynaklanıyor.

Ben, sorumlu olduğumuz tarafı, Türkiye''yi dikkate almak istiyorum. Yunan toplumunun kültürel birikimi ve siyasal atmosferini de varsa uzmanları değerlendirsin.

Yunan dostluğunun çokça seslendirildiği ortamlara Anadolu kültürü, Türk misafirperverliği, Yunus Emre gibi konuların rahatça girdiğini görüyoruz. Fakat batı komşumuza yönelik cömertçe sergilenen bu dostluk hazinesinin iç politika veya toplumsal uzlaşma gibi konulara gelince tükeniverdiğini görüyoruz. Gerek insan hakları ve hukuk, gerekse siyasal katılım açısından ülkemizde mevcut olan sıkıntılı ortam hiçbir gelişmeden etkilenmiyor. Ülkenin vatandaşları ikinci sınıf muamelesi görerek vergi verdikleri devletin çeşitli kurumlarına alınmıyorlar, hukuki haklarından mahrum bırakılıyorlar. Okullarından atılıyorlar, ailelerinin onca yıl verdikleri emekler ve zor şartlarda yaptıkları harcamalar külliyen heba oluyor. Kızlarımız ruhsal bunalıma giriyorlar. YÖK, ortaçağ engizisyonları gibi çalışıyor, öğrencilerin, öğretim üyelerinin şu veya bu şekilde yaşaması gerektiğine karar veriyor.

Ülkemizdeki insan hakları sorunları elbette kıyafetle sınırlı değil. Şu veya bu şekilde düşündüğü veya inandığı için sürülenlerin, atılanların haddi hesabı yok. Bütün bunlar vatandaşların veya bürokratların, kendileri gibi düşünmeyenleri, yaşamayanları, her türlü mağduriyete layık görmelerinden kaynaklanıyor. Özgürlüğün kalesi olması gereken medyada bile yasakçılığın öncülüğü yapılıyor.

Türk-Yunan dostluğuna bu kadar önem veren çevrelerin, bu dostluk duygularını muhafaza ederek içerideki bütün bu ayrılıkları ortadan kaldıracak, ulusal dostluğa götürecek adımları atmalarını bekliyoruz. Bu ülkede gerek Yunanlılar, gerek Yunus Emre çevresinde oldukça yaygın bir dostluk edebiyatı söz konusu. Öyle ki toplasanız dev bir antoloji meydana gelir. Halkevlerinde ne Yunus Emre, ne Mevlana nutukları atılmıştır. İnönü''den, Menderes''e, oradan bütün bir tören kültürüne yansıyan dostluk nutuklarının ucu bucağı yoktur. Böyle bir antolojinin Türk-Yunan dostluğu bölümünde ise Esop''tan günümüze uzanan geniş bir literatürü toplamak lazım. Bu iş zaman zaman alevleniyor, konjonktür hazretleri gelince birden yok oluveriyor. Dostluk nutukları sık sık kaldırıldıkları raftaki yerini alıyor.

Diyorum ki bunların nutuk olarak kalmasının nedenini kendi ulusunu kucaklamamasında aramak gerek. Ecevit''in yaşamı boyunca benim gördüğüm en kararlı tavrı, Merve Kavakçı''ya haddini bildirilmesini emrettiği andı. Sonra Çeçenler''i terörist sayan anlaşmayı imzaladı. Şimdi Öcalan krizinden Batı''nın istediği gibi kurtulmanın yolunu arıyor. IMF''yle anlaşıp çalışanları sokağa döküyor. Benim anladığım, halkına zeytin dalı uzatmaya eli varmıyor.

Türk Yunan dostluğundan çokça söz edenleri, hazır zeytin dalı ellerindeyken kendilerini tahlile davet ediyorum. Bakalım tahlil sonuçları nasıl çıkacak.

Kendi halkına zeytin dalını esirgeyenlerin Yunan dostluğundan, evrensel kardeşlikten söz etmesi hiç "şık" olmuyor. Bu yüzden bu elbise üzerlerinde iyi durmuyor.


24 yıl önce
Zeytin dalının hikâyesi
Sınırsız ve kimliksiz
Dinle, emanet oy!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’