1979 yılında, yüz yılın son halk devrimine şahit olup da, ona hayran olmayan çok az insan vardır. Benzetmek gibi olmasın, Rusya devrimi solcular için neyse, İran devrimi de bizim için oydu. 'Büyük Şeytan' Amerika, 'Küçük Şeytan' İsrail, Rusya, Çin, İngiltere... tüm emperyalist, sömürgeci, işgalci güçlere meydan okumuşlardı. Kim hayran olmazdı ki? Solcular, ülkücüler, liberaller bile Humeyni hayranaydı o zaman.
1980-95 arasında, İran üzerine binlerce eser Türkiye'ye adeta aktı. Beheşti, Ali Şeriati, Mutahhari, İmam Humeyni gibi çağdaş öncülerin neredeyse tüm kitaplarını okuyup yuttuk. Yetmedi, Hz. Ali'den başlayarak, Tabatabai, Fahrattin Razi gibi akait, tefsir, felsefe alimlerinin eserlerini de okuduk.
İran'a gidenlerimiz çok oldu. Döndüklerinde şaşıran daha çok oldu.
. “Türkiye'deki İran, İran'daki İran değil” diyerek ilk uyarıyı yazan
, neredeyse aforoz edildi.
İran, daha Humeyni sağken, geleceğin İmamı olan Muntaziri'nin azledilmesi ve ardından hapsedilmesiyle değişmeye başladı. Devrim kendi içinde kavgaya girmişti. Her devrim gibi, kendi çocuklarını yiyordu.
Şunu anladık ki, İran dünyadaki tüm Şiilerle irtibat kuruyor ya da tüm Sünnileri Şii yapmak istiyor. Bunu da dini gereceklerden çok, aslında politik çıkarlarında kullanmak için yapıyordu.
Neredeyse tüm İslamcılar, Suriye'deki tutumu, mezhepçi yayılmacılığı ve ırkçılığı nedeniyle İran'dan nefret eder hale gelmiştir. İran, aklımızın alamayacağı oyunlar, karmaşık ilişkiler içinde, sadece kendi çıkarını düşünen, bencil ve güvenilmez bir hal almıştı gözümüzde. Hele yıllarca “büyük şeytan” dediği Amerika ile iş tutması, hepten bizi ve dünyayı şok etmişti.
Aslında İran jeopolitiğin ve acımasız uluslaraarası ilişkilerin gereğini yapmıştı. Bu açından, İngiltere ve İsrail ile son derece benzerlik gösterirler. Zaten sonradan bu iki ülkeyle ilişkilerinin iyi olduğunu anladık.
Bugün hem Amerika, hem de Rusya ile müttefik olacak kadar şaşırtıcı bir yerde duruyor İran.
Buna diplomasinin başarısı diyenler olsa da, bence dibe vurmak üzere olan bir savrulma demek gerekir.
ABD, Suudi Arabistan'ı ve Türkiye'yi bırakıp İran ile müttefik olmayı tercih etmişse, burada bir tuhaflık var demektir.
Kendi adıma söyleyeyim, bunu çözebilmiş değilim.
Ancak şunu diyebilirim,
Bir ay sonra İran'da
var. Ambargonun kalkması reformistlere yaradı.