|
Başkanlık Sistemi’ni esas iş dünyası istemeli
Türkiye'nin son 13 yılda yaşadığı büyük ekonomik dönüşümü o kadar kanıksamış, o kadar içselleştirmiş durumdayız ki, 1980'li yılların Türkiye Ekonomisi'ni neredeyse hiç hatırlamıyoruz.
1979'da 80 milyar dolar düzeyinde olan milli gelir, 1980 askeri müdahalesi ve sonrasındaki zorlu toparlanma döneminde, bir ara 58 milyar doları dahi görmüş ve 1979'daki düzeyine ancak 1987'de yeniden ulaşabilmiş.
1980 askeri müdahalesinden sonra, 1981 ve 1982'nin kendine özgü politik koşulları içerisinde, Milli Güvenlik Konseyi ve oluşturulan Danışma Meclisi ile, demokrasinin askıya alındığı bir ortamda,
1982 Anayasası akademisyenlere hazırlatıldı. Türk iş dünyasına hiç bir şey sorulmadı.
Çünkü, Türkiye Ekonomisi'nin zaten yüzde 65'ine kamu hakimdi. Özel sektör de ağırlıklı olarak kamu ile iş yaparak para kazanıyordu. Türkiye'nin ihracatı 3 milyar doları zor bulmaktaydı. Bu nedenle,
girişimciliği özendirecek, özel sektörün önünü açacak bir Anayasa yapmak kimsenin aklına gelmemişti.


Oysa, bugün Türkiye Ekonomisi 800 milyar dolarlık bir milli gelir üretmekte.

Ve, çok şükür ki, 800 milyar dolarlık katma değerinin yüzde 75'ini özel sektör üretiyor.

Yetmiyor, bir zamanlar 3 milyar dolar zar zor ihracat yapan özel sektörü, bugün 140-150 milyar dolar ihracat gerçekleştirmekte.

Eğer, 21. Yüzyıl'ın bu derece yoğun küresel rekabet koşulları içerisinde, Türk iş dünyası çıkıp, “82 Anayasası bize yetiyor” diyorsa, vah bizim halimize.

Esas, Türk iş dünyasının en az 10 yıldır, Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üyelik müzakerelerine başladıktan hemen sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kapısını aşındırıp,

“Ben artık 82 Anayasası'na sığamıyorum.
Bana, girişimciliğin önünü açacak, özel sektörü, milyonlarca insanımıza istihdam sağlayan özel sektöre şefkatli davranacak bir yeni Anayasa lazım” demeli ve hararetle talep etmeliydi.


Bürokrasi sil baştan


Türkiye'nin bugün ve geleceği açısından, yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi'nin kritik noktalarından birisi, Devlet Personel Kanunu ve kamuda çalışma esaslarının sil baştan yeniden tanımlanması.

Türkiye, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, her zaman kapitalist sistemde yer almış bir ekonomi.

Ama, gel gör ki, Ankara öyle bir bürokrasi yetiştiriyor ki, üniversitelerdeki akademik kadro nasıl bir bakış açısı aşılıyor ki, siyasi görüşü ne olursa olsun,

kamuda görev alan her memur, her bürokrat adeta devleti sahipleniyor

ve özel sektörü adeta sürekli çeki düzen verilmesi gereken, sürekli azarlanması gereken, hor görülmesi gereken bir alan olarak görmeye başlıyor.

Bu nedenle, hangi reformist hükümet gelirse gelsin, ne kadar güçlü siyasi lider gelirse gelsin, bürokrasiyi aşamıyor. Türkiye'nin ekonomik alandaki karar alma süreçlerini hızlandıramıyor.

Radikal teşvik sistemleri oluşturuluyor; ama,

bürokrasinin hantal yapısı nedeniyle, ne teşviklere doğru zamanda ulaş

ıl

abiliniyor; ne de desteklerin doğru zamanda ödemesi yapılıyor.

Sorun bakalım, bir önceki yılın fuara katılım desteğini, bir sonraki yılın fuarına katıldığında bile hala alamamış olan kaç firma var.



Başkanlık Sistemi, bu yönüyle, Türkiye'de siyaset yapma tekniklerine ve karar alma sürecine tarihi bir değişim kazandırması ile, karar alma süreçlerine ciddi ölçüde hız kazandırması ile de anlam taşıyacak.

Bu nedenle, bürokrasinin atama, yükselme kriterlerinde, performans kriterlerinin kesinlikle öne çıkması gerekiyor. İşi yokuşa süren, mevzuatta olmayan engelleri çıkaranlar bürokraside elenmeli.

Bürokrasiye bu imkanı, çok geniş tutulmuş, nereye çeksen oraya uzayan tanımlara sahip mevzuatın sağladığı da unutulmamalı.

Bu nedenle, yeni Anayasa'nın ve devamı niteliğindeki ikincil ve üçüncül mevzuatın, çok net tanımlara sahip olması gerekiyor.

82 Anayasası'nın en riskli yönü, aşırı geniş, her yere çekilebilecek ifadeler, tanımlarla, bürokrasinin süreci istediği noktaya çekebilmesi.

Bu nedenle, yeni Anayasa'nın tanımlara, kavramlara esneklik değil, uygulamaya esneklik getirmesi gerekmekte.

Bu nedenle, Türkiye yeni bir sistemle yönetilecek ise, Başkanlık Sistemi'yle uyumlu, proaktif, çok hızlı karar alma becerisi kazandırılmış, inisiyatif alan bir bürokratik yapının oluşturulması gerekmekte.

Aksi durumda, bizi Başkanlık Sistemi de kurtaramaz.



Özel sektörden transfer şart


Kamuda, bürokraside, 21. Yüzyıl'ın gereklerine yönelik dönüşümün en kritik noktası, özel sektörden kamuya transfer yapılması. Alman Telekom Şirketi'ni zamanında özelleştirirken, Deutsche Telecom'un başına Sony Avrupa'nın CEO'sunu getirmişlerdi.

Türkiye, 800 milyar dolarlık ekonominin yüzde 75'ini üreten ve dünya ile bütünleşmiş başarılı insanların kamu bürokrasisinde de görev aldığı yepyeni bir yapıya kavuşmalı.

Bu nedenle, ücret politikaları ve atama kriterleri gözden geçirilmeli.

Atamalar için, 10 yıl devlette çalışma şartı aranması, büyük bir tıkanmaya doğru götürüyor Türk Bürokrasisi'ni.

Çünkü, Y neslinde, hiç kimse 10 yıl kamuda çalışmayacak. Sonunda, kritik önemdeki mevkiler vekaleten idare edilecek.

Türkiye, yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi ile, Soğuk Savaş döneminin, 1970'lerin sonlarındaki devlet kapitalizmin artık zincirlerinden kurtulmalı

. Artık, girişimcisine, özel sektöre karşı kendi sorumluluklarını tanımlayan bir devlet anlayışı gelmeli.

Aksi takdirde, 'Dijital Çağ' elimizden kaçarken, arkasından hüzünle bakacağız

.




#Başkanlık Sistemi
#iş dünyası
#Özel sektör
#Dijital Çağ
#Soğuk Savaş
#devlet kapitalizmi
8 yıl önce
Başkanlık Sistemi’ni esas iş dünyası istemeli
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset