|
Önce işe siyaset dilinden başlamalı

Düsseldorf Elle''de bir okulun geniş toplantı salonunda Avrupa''nın çeşitli ülkelerinden gelmiş yaklaşık 400 kişi, Avrupa''daki Türkiye kökenli gazetecilerin duayeni Doğan Özgüden''i dinliyor.

Özgüden insan hakları, barış ve demokrasi üzerine konuşuyor.

Yaşı neredeyse 70 gelmiş bu eski kurtun diri sesi heyecandan titriyor.

12 Mart 1971 darbesi öncesinden başlayarak devletin militarist ve antidemokratik uygulamalarından örnekler veriyor.

Devletin yurtdışına uzanan baskıcı, insan hakları ve evrensel değerleri hiçe sayan yaklaşımlarının yolaçtığı bazı olayları anlatıyor.

İnsan hakları, barış ve demokrasinin gerekliliği değiniyor.

Düsseldorf''ta atılan adımın bu yolda kadar önemli olduğunu ifade ediyor.

Toplantının amacı Avrupa Barış Meclisi''nin kuruluşunu ilan etmek.

Bu toplantı için bir süre önce şu çağrı yapılmıştı:

"Barışın dilini konuşmak, adalet ve demokrasiye katkıda bulunmak için bir araya gelelelim"

Avrupa''nın dört bir yanından yüzlerce kişi -hem de kendi olanaklarıyla- dün işte bu nedenle biraraya gelmişti.

Zor bir işti bu. Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta, ülkelerindeki savaştan, militarizmden, gerilimden, anlayışsızlıktan, ayrımcılıktan, yoksulluğun yarattığı yakıcı sorunları yakından hisseden, bundan rahatsız olan, etkilenen bu insanlar ne yapabilirlerdi bu konuda.

Oraya gelen hemen herkesin bir öyküsü vardı. Yazmaya kalkılsa ciltler dolusu hikaye çıkabilirdi. Üstelik bu hikayelerin hemen hepsi de yıkım, acı, hayal kırıklığı, hasret ve felaketlerle doluydu.

Bu insanların çoğunun aileleri yakınları, dostları, arkadaşları ve anılarının bulunduğu kentler, köyler, kırlar, dağlar, dereboyları orada kalmıştı. Bağlı oldukları değerler hala orada, geride bıraktıkları Türkiye''deydi.

Ve Türkiye''de, geride bırakılan, terkedilmek zorunda kalınan o ülkede bu insanların ülkeden ayrılmak zorunda kaldıkları şartlar neredeyse aynen devam ediyordu.

Savaşsa savaş sürüyordu. İşkenceyse işkenceler azalmıyor hatta artıyordu. Baskıysa baskı. Çeteyse çete. Siyasal iktidarların anlayışsızlığı ise anlayışsızlık, siyasi liderlerin hoyratlığı ise hoyratlık.

Çoğunun bedenleri Avrupa''daydı ama ruhları, kafaları geride bıraktıkları ülkede dolaşıyordu.

Dolayısıyla ülkenin yaşadığı sorunlar ışık hızıyla Avrupa''ya yansıyor ve bu insanlar için bir keder, dert ve sıkıntı meselesi oluyordu.

Bu nedenlerle Avrupa''da toplanılmış olsa da Barış Meclisi, ''Türkiye Barısını Arıyor" demekte bir sakınca görmemişti.

Peki neydi barışın tesisi için yapılması gereken asgarı işler?

Toplantıda dağıtılan broşürde yeralan Barış Meclisi programına bakıldığında aslında bunların bildiğimiz şeyler olduğunu görüyoruz.

"Barış dilde başlatılmalı. Özellikle siyasetin dili, şiddete yolaçan ayrımcılıkktan ve milliyetçilikten arındırılmalı, ötekileştirici, yabancılaştırıcı ve düşmanlaştırıcı tüm söylemler terkedilmelidir. Çünkü siyasette soy mensubiyetine dayandırılan milliyetçi söylem ve özcü yaklaşımlar, karşıtını da doğurmakta, yurttaşlar arasındaki güven ve birlik orttamının oluşmasına zarar vermektedir."

Son günlerde Türkiye''de siyasetin diline bakalım.

Liderler birbiriyle ve mensup oldukları çevrenin dışında kalanlarla, sıradan vatandaşlarla nasıl konuşuyor? Onlara nasıl hitap ediyor?

Bu konuşmalar buram buram ırkçılık, ayrımcılık, kin, nefret, şiddet ve hoyratlık içeriyor.

Program devam ediyor:

"Herkesin, etnik kökeni, dinsel inançları, mezhebi, cinsiyeti, cinsel yönelimi, siyasal görüşleri nedeniyle ya da başkaca bir nedenden dolayı ayrımcılığa uğramaksızın eşit hak ve sorumluluklar ile siyasal alanda aktif özne olarak yer alabilmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır."

Bunların ne olduğu aslında herkes tarafından biliniyor. Biliniyor ama yapılmak istenmiyor.

İçinde bulunulan ve kimseyi mutlu etmeyen bu ortamın temel nedeni de bu aslında.

İşte gerek Türkiye''deki gerekse de buna paralel Avrupa''da başlatılan bu barış girişimlerinin temel amacı da bu noktada ortaya çıkıyor.

Toplumsul barışın dinamitlendiği bu zehirli ortamın normalleimesi için bazı adımların atılmasını sağlayabilmek.

Bu kuşkusuz kolay bir iş değil.

Kuzey Irlanda''da yıllarca süren, binlerce insanın ölümüne, binlercesinin sakat kalmasına ve onbinlercesinin de ağır bir şekilde etkilenmesine neden olan savaş bitti, barış sağlandı.

Yeni bir siyasal süreç başlatıldı. Ama 30 yıl süren çatışma döneminin yaraları hala kapatılabilmiş değil. Toplumsal barışı tam olarak sağlayabilmek amacıyla mağdurlarla katillerin biraraya geldiği ''Yüzleşme Komisyonları'' hala çalışmalarını sürdürüyor.

Kolay değil barış için çalışmak.

Her şeyden önce bu konuda niyet sahibi olmak gerekiyor.

Daha önce de söylediğim gibi, bu Barış Meclisi girişimleri belki çok önemli görülmeyebilir ama, barış için atılan her adım barış yolunda önemlidir.

Çünkü Türkiye''nin acilen barışa ihtiyacı var.

16 yıl önce
Önce işe siyaset dilinden başlamalı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?