|
Ahlak ve diziler

"Ahlak" diyerek başladığımıza göre önce bu çerçevede yapılması gereken bir ayrımı hatırlatarak başlayalım:

"Ahlak" ve "Ahlakçılık"ı birbirinden ayırmak gerekiyor. Bu iki kavram arasındaki fark her şeyden önce ahlakın özü itibariyle yapılmalıdır. Dolayısıyla "ahlaklı" olmak ile "ahlakçı" olmak ahlak konusunda çok farklı iki tutumdan söz etmektir. "Ahlakçı olmak başkalarının görevleriyle uğraşmaktır." Ahlak filozofu Sponville, bu konuda şu değerlendirmeyi de yapıyor: "(Ahlakçı) olmak çok daha kolaydır ve tahmin ettiğiniz gibi daha keyiflidir ve ahlakla ilgisi olmayan bir uğraştır."

Bu sonuca nasıl bir akıl yürütme sonucunda ulaşıyoruz? Şöyle: Ahlaklı olmak başkalarının bakış açılarından, bütün cezalandırmalar ve ödüllendirmelerden bağımsız olarak başkalarını değil doğrudan kendi Ben"ini ilgilendiren bir tutumdur. Bu çerçevede Alain"in sıklıkla tekrarlanan şu sözü gibi: "Ahlak asla komşu için değildir." Yani başkalarının görevleriyle-ödevleriyle ilgilenmek ahlaklı değil ahlakçı bir duruştur. Demek ki ahlak sadece ve sadece insanın birinci tekil şahıs olarak "kendi"si için söz konusu olacaktır. Alain"in söz konusu düşüncesi "komşuna cömert olmasın" diyerek cömert, "cesur olmalısın" diyerek cesur olunamayacağını belirtmektedir. Tekrar Sponville: "Ahlak düzeyi ahlakilikten uzaklaşıp ahlakçı olmaya başladığı mı tehdit edici hal alır."

"Ahlak"ın doğrudan ve sadece birinci tekil şahısın yani bireyin kendi düşüncesinin-aklının konusu olduğunun en iyi örneklerinin Sokrates (ve sonra Kant) ahlakında ortaya çıktığı söylenir. Sokrates"in ahlakı bireysellik ilkesi ve çerçevesinde ve dolayısıyla konformizmden uzaklaşarak anlamasını "mükemmel cinayet"in olamayacağını hatırlatan şu akıl yürütmesinden okuyabiliriz: "Mükemmel cinayet yoktur" çünkü birey cinayeti hiç kimse -hatta Tanrılar bile- görmemiş olsa bile, cinayeti işleyen kişi cinayetin birinci dereceden tanığı durumundadır. Yani bu ahlak anlayışı açısından sorun bireyin "içindeki katil" ile birlikte yaşayıp yaşayamayacağındadır.

Demek ki "ahlak"ı tabii yeri olan bireysellik dairesi içinde değerlendirip onu özellikle "politika"ya bulaştırmamak gerekiyor. Çünkü –söyledik- bu takdirde "ahlaklı"nın hızla "ahlakçı"ya dönüşmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu çerçevede "ahlak-politika" ilişkisinin geçirdiği evrimden-değişiklikten de söz etmeliyiz belki. Bu uzun fasılla ilgili olarak –hiç değilse- "Moral olarak iyi olanın politik olarak da doğru olduğunu" en sistemli şekilde ortaya atan Platon"un adını anabiliriz. Hadi oldu olacak bu tezin tam aksi istikametteki Machiavelli"nin konuya ilişkin şu ünlü sözünü de hatırlayalım: "Bu dünyadan ayrılırken ardında daha iyi bir dünya bırakmayı, iyi biri olmaya tercih ederim."

Görüyorsunuz, söze "ahlak" diyerek başlayınca lafı nasıl uzattım. Ama –takdir edersiniz ki- haksız değilim, çünkü bu konu gerçekten zorlu bir konu…

Şimdi de işin "teorik" faslını bırakıp "pratik"ten bir örneğe göz atalım:

Dünkü yazıda Bülent Arınç"ın medyanın kısaca "alkol yasası" olarak adlandırdığı yeni düzenlemeye ilişkin açıklamasını "yerinde bir açıklama" olarak değerlendirmiştim. Ancak açıklamanın tamamını okuyunca Arınç"ın (da) "ahlakçı" bir yolda ilerlemekte olduğunu gözledim. Arınç, "sırf alkollü içki üzerine diziler"den şikayet edince kendisine "beğenmeyen kanalı değiştirsin" yönündeki düşüncelerin hatırlatılması üzerine şu değerlendirmeyi yapıyordu: "Ama kumanda denilen bir şey var, güzel de insan denilen, nefis denilen bir şey var. İnsanın ilgisini çekmek var. İnsan sadece kemikten yaratılmış bir mamul değil ki. Bizim inancımız, düşüncemiz, şehvetimiz, ilgimiz var, çocuklarımız var. Bir insan çocukları ile oturup seyredecek dizi bulamıyorsa, çocuğunu uyutmayı tercih ediyorsa veya başka bir odaya kaçmak zorunda kalıyorsa bunlar yanlış şeyler…"

Bu değerlendirmeyi –doğrusu- çok "ahlakçı" nitelikte buldum. TRT"den sorumlu Başbakan Yardımcısı"nın bu sözleri bana –biraz önce naklettiğim- Alain"in sözlerini hatırlattı bir kere daha: "Ahlak asla komşu için değildir." Bu sözü açmak için bir cümle daha ekleyeyim isterseniz: Komşunun ahlaki ödevleriyle ilgilenen birisi ahlakçıdır.

"Ahlak zor iş" demem de burada hatırlanabilir. Ahlaklı olmak asıl olarak bireyin kendini bütün dış etkilerden bağımsız kılarak doğrudan kendi "nefsi" ile kabullenip uyguladığı bir düşünsel tutum değil miydi? "Nefis"in karşı karşıya kalabileceği "ilgiler" tabii ki bin bir çeşit! Ama ahlak bu ilgi çeşitliliğini ortadan kaldırmaktan mı yoksa kişinin benimsediği ilkeler doğrultusunda kendini olumsuz kabul ettiği ilgilerden uzak tutmakla mı korunur? Bu seçim özetle "öyle bir dünya tasarlayalım ki bizi ahlaklı olmaktan uzaklaştırmasın, bizi ahlak dışı olarak kabullendiğimiz ilgilerle karşılaştırmasın!" gibi son derece ahlakçı bir seçimdir. Tabii ki ahlakta esas olan bireyselliği tanımayarak…

Önümüze getirilen her diziyi –filmi tabii ki çocuklarımızla birlikte seyretmeyeceğiz… Gerektiğinde tabii ki çocuklarımızı uyutacağız…Tabii ki çocukların "ilgilenmemesi" gereken "ilgiler"in onların uyku saatinden sonra yayınlanmasını isteyeceğiz. Gerektiğinde tabii ki başka bir odaya kaçacağız… "Dış dünyamızı öyle düzenleyelim ki hoşumuza gitmeyen şeylerle asla karşılaşmayalım" diyerek –işin kolay tarafından!- "ahlak sınavı"ndan geçmek mümkün mü bu dünyada?

11 yıl önce
Ahlak ve diziler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi