|
"Anayasada ilk sözler"in galibi açık farkla BDP

"Anayasada ilk sözler" ifadesini Rıfat Başaran"ın (Radikal) haberinin başlığından aldım. "Anayasada "ilk sözler"ini söylediler" başlığı altında "Uzlaşma Komisyonu"na üye veren partilerin anayasanın başlangıç hükümleri ve ekonomik hükümler bölümlerine ilişkin önerilerini Meclis Başkanlığı"na sundukları duyuruluyordu.

Bu duyurunun altında da Ak Parti"den başlayarak, komisyona üye veren partilerin söz konusu bölümlere ilişkin önerilerini okuyorduk.

İsterseniz gecikmeden, bu öneriler demetinin içinde en mazbut önerilerin BDP tarafından dile getirildiğini söyleyeyim. BDP"nin dersini çalıştığı belliydi doğrusu...

En iyisi önerilere sırasıyla göz atmak:

Ak Parti anayasanın "Başlangıç"ını "Herkesin insan haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlerine sahip olduğu inancıyla her türlü ayrımcılığı reddeden..." diye başlayıp benzer vurgularla devam eden "medeni" bir öneriyle açıyor. "Medeni" derken "Başlangıç"a sıkıştırılmış "Türk Milleti" ifadesine ilişkin anlaşılması imkansız ısrarı görmezden geliyoruz haliyle! Oysa biliyorsunuz, 82 Anayasası"nın "Başlangıç" bölümü "Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti"nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk"ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O"nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;" şeklinde okuyana Terörle Mücadele Kanunu"nu hatırlatan gayri medeni bir içerek ve üslupla açılıyordu. 61 Anayasası"nın "Başlangıç"ının açılış cümlesi ise mükemmel bir "dezenformasyon" örneğiydi doğrusu: "Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan; Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti;" İnsan sormadan edemiyordu: "27 Mayıs 1960 Devrimi" gerçekten de "Türk Milleti"nin meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı "direnme hakkını kullanması"nın bir ürünü müydü?

Görüyorsunuz, gerçeği baş aşağı eden ne "Başlangıç"larla karşılaşmıştık…

Ak Parti"nin "Madde 1"e ilişkin önerisi 61 ve 82 anayasalarındakinin tıpkısı: "Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir." Ak Parti"nin anayasanın "Cumhuriyetin nitelikleri"ne ilişkin önerilerinde ise 82"de kıyasla farklılıklar var. 82"nin bu bölümde tercih ettiği "insan haklarına saygı" ifadesi olması gerektiği gibi "insan haklarına dayalı" şeklini almış. Önemli olarak bu faslın ilk maddesinde (Madde-2) "Atatürk milliyetçiliğine bağlı" ifadesi de -yine haklı olarak- dışarıda bırakılmış. Bunu takiben 82"nin "devletin dili"nden söz ettiği "Dili Türkçedir" hükmü de "Resmi dili Türkçe"dir" şekline dönüşmüş. Bu da tabii ki "olması gereken" bir değişiklik; "devlet" ve "dil" ilişkisi söz konusu olduğunda başına "resmi" sıfatını almayan bir "devlet dili"nden söz etmek kendi başına bir münasebetsizlik değil midir? (Fransızlar da bir zamanlar bu münasebetsizliği sürdürüyordu.)

CHP"nin önerilerine gelince: CHP"nin önerdiği "Başlangıç" meseleyi bayağı eskiden başlatmış. İnanmayacaksınız belki ama hakikat; "Başlangıç" basbayağı "Çatalhöyük"ten başlıyor... ("Çatalhöyük"ten bu yana toprağı yoğurup, uygarlığı inşa eden, bin yıldır dostlukla yaşayan, Balkanlar"dan Kafkasya"dan, Orta Asya"dan, Mezopotamya"dan yollara düşen, Anadolu"da bulunan kadim uygarlıkların mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti Ahalisi...") Sizi bilmem ama ben "başlangıç"ın bu derece eski tarihlerden başlatılmasını da münasebetsiz buldum. Tamam, Anadolu sözü edilen "kadim uygarlıklar"ın da vatanıdır ama bu uygarlıklara atıfta bulunmanın "Anayasa" ile nasıl bir ilgisi olabilir? Eski zamanlardan söz etmek gerekliyse hiç değilse ülkenin 1876"dan bu yana anayasa ile tanıştığı hatırlatılamaz mıydı? (Hani Fransızların hikayeyi "Büyük Devrim"den başlatmaları ya da yakın zaman anayasalarından olan Portekiz Anayasası"nın geride bırakılmış olan "diktatörlük"ten söz edilmesi gibi) Üstelik, bugünün "Türkiye Cumhuriyeti Ahalisi"ni sözü edilen göçler ve kadim uygurlıkların "mirasçısı" olarak takdim etmek de ne derece doğru. "Bin yıldır" bu topraklarda yaşamış olan "ahali"nin Türkiye Cumhuriyeti"ni çoktan terk etmeye mecbur edildiği aklımıza gelmiyor mu? Dolayısıyla "Başlangıç"ta yer alan "bin yıldır dostlukla yaşayan" şeklindeki değerlendirme de çok tartışma götürür niteliktedir doğrusu... ("Bin yıldır dostlukla yaşamak" ifadesini hükümet de kullanıyor. Bana sorarsanız, aynı yanlış ile burada da karşılaşıyoruz. Bu "yanlış"ın "Biz"e mahsus olmadığını da söyleyeyim. Değil "bin yıl" iki yüz yıl önce bile sadece "Bizde" değil dünyanın dört bir tarafında (Avrupası, Amerikası, Afrikası, Asyası) "dostluk"un hakim olduğunu hangimiz iddia edebilir? Unutmayalım ki "insanlık"ın "dostluğun/kardeşliğin" farkına varması çok yakın tarihin bir ürünüdür. Bu farkına varmanın miladı da modern anlamıyla "politika" ve "hukuk"un toplumların kaderini değiştirmeye başlamasıdır.)

CHP"nin "Başlangıç"ta "Mustafa Kemal Atatürk"e atıfta bulmaya devam ettiğini ayrıca belirtmeye gerek yok sanırım. Anayasanın "Devletin şekli" faslına ilişkin önerileri de benzer şekilde "eski tas eski hamam".

MHP"nin önerilirilerine gelince: CHP için söylediklerimizi bu partinin önerileri için de tekrarlayabiliriz. Şu günlerde özellikle hiddetli/şiddetli bir üslubu giderek geliştiren bu siyasal parti tahmin ettiğiniz gibi "yeni anayasa" kaleme almak gibi meseleden hepten uzaktır.

Gelelim yazının başlığında "Anayasada ilk sözler"in açık farkla galibi olarak değerlendirdiğim BDP"nin önerilerine. Önümüzdeki yazıların konusu da bu olsun.

11 yıl önce
"Anayasada ilk sözler"in galibi açık farkla BDP
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak