|
Bu Yargıtay ve bu TMK ile buraya kadar

Yargıtay"ın Dink Cinayeti"ne ilişkin kararını duymayan kalmamıştır herhalde. Söz konusu karar dosyada adı geçen kişilerin "terör örgütü" değil "suç örgütü" oluşturduklarını ve cezaların bu hesaptan kesilmesi gerektiğini belirtiyor. Oysa –biliyorsunuz- Yargıtay Başsavcılığı"nın dosyaya ilişkin tebliğnamesinde temyiz işleminin cinayeti işleyen kişilerin oluşturduğu "grup"un "terör örgütü" olarak değerlendirilmesi gerektiği söyleniyordu. (Bu "tebliğname"nin niçin doğru olmayan biçimde gerekçelendirildiğini birazdan açıklamaya çalışacağım.)

Yargıtay 9. Ceza Dairesi"nin kararına ilişkin –gecikmeden- şu yorumu yapabiliriz: Daire"nin kararına temel teşkil eden Terörle Mücadele Kanunu"nda (TMK) önümüze konulan "terör-terör örgütü" tanımı baştan sona sorunlu olmasına rağmen, bir "yüksek mahkeme" konumunda olan Yargıtay"ın bu tanımla yetinmeyerek ortaya bu ve benzer davalarda (hiç değilse bundan sonra) işimize çok yarayacak bir içtihat koyması beklenmez miydi? Bir "yüksek mahkeme" kanunu önüne açıp harfi harfine uygun bir "terör-terörist" tanımıyla yetinebilir mi? Bir demokraside "Hukuk"un yerli yerine oturması sadece TMK gibi "kafadan atma" tanımlarla oluşturulan kanunları kabul eden Yasama"ya emanet edilebilir mi?

Yargıtay"dan çıkan kararın "gerekçeleri"ni de öğrenmeye başladık. Karar önündeki dosyada adı geçen cinayet şebekesinin niçin "terör örgütü" açısından değil de "suç örgütü" açısından değerlendirilmesi gerektiğini –gerçekten- "kerrat cetveli"ni eline almışcasına yapıyor. Söylenen özetle şudur: Açın bakın TMK"ya, "terör örgütü" bambaşka, önümüze gelen dosyadaki örgüt bambaşka bir şeydir!

Şu temellendirmede gözlenen "mekanik" diyerek niteleyebileceğimiz şu akıl yürütmeye bakın: "Bir oluşumun terör örgütü sayılabilmesi için yöntem ve amaç unsurlarını aynı anda sağlamış olması gerekir. Dolayısıyla, bir oluşumun salt siyasi sebep ve saiklerle suç işlemesi ya da işlediği suçların aynı zamanda siyasal ve sosyal alanı etkileyen sonuçlar doğurması sadece bu sebepten dolayı terör örgütü olarak kabul edilmesini netice vermeyecektir."

Daire"nin Cumhuriyet Başsavcılığı"nın düzenlediği tebliğnameye Yargıtay Başsavcılığı"nın eylemin "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" başlıklı TCK 302. madde kapsamında olduğu değerlendirmesine katıldığını da öğreniyoruz. Ancak "katılım"ın ardından gelen şu "katılmama" ile: "Tebliğnamede yer alan silahlı terör örgütlerine, TCK"nın 302. maddesinin unsurlarına ve koruduğu hukuki yararlara ilişkin görüşlere iştirak edilmekle birlikte, sanıkların oluşturdukları örgütün TCK"nın 302. maddesinde düzenlenen amaç suçu işlemeye yöneldiğinin dosya kapsamına göre belirlenemedi."

Ne güzel bir yorum bu böyle…. Dink Cinayeti TCK 302"de sıralanan "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" fiili içinde değerlendirilemeyeceğine göre canilere "terör örgütü"ne dahil olmaktan dolayı ceza kesilemez. Bu "suç örgütü"nin 302. maddede sıralandığı gibi "Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını zayıflatmak amacına yönelik elverişli bir fiil işleyen" halleri var mı? Bakın "devletin egemenliği", "topraklarının tamamı", "devletin zayıflamamış bağımsızlığı"nın hepsi olduğu gibi duruyor!

Ama bu cinayetin ülkenin idaresi (emniyet, jandarma, MİT) içinde yer alan pek çok kişinin bilgisi dahilinde azmettirilmesinin hiç mi önemi yok? Yok tabii, yeter ki 302"de sıralanan zaafiyetler gerçekleşmesin… Yeter ki "Devlet sağ olsun", toplum dediğin, "insan" dediğin nedir ki!

Yargıtay 9. Ceza Dairesi"nin Dink davasını karara bağlayan Ağır Ceza Mahkemesi"nden çıkan bir takım beraat kararlarını bozarak kamuoyunun adalet duygusunu onardığı sanılmasın. Yasin Hayal"in TCK 220"den (suç örgütü kurup yönetmek) tekrar yargılanmasının ya da aynı kişinin Orhan Pamuk"a yönelik sözlerine biçilen 3 ay hapis cezasının az bulunup çitayı 1 yıla çıkarılmasının istenmesi (bu konu "aleyhte temyiz" olmadığı için zaten işlemeyecek) adalet duygumuzu onarmaktan çok uzaktır. Bu kararda bu "onarım" yönündeki tek hususun Ağır Ceza"nın salıverdiği Erhan Tuncel"in "Dink"in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirakten" beraatinin "Mahkûmiyeti gerekir", "silahlı terör örgütü yöneticisi olma" suçundan beraatinin ise "suç örgüt üyeliğinden mahkûmiyeti gerekir" denilerek bozulması olduğunu söyleyebiliriz.

Kararın Tuncel ile ilgili şu bölümü de önemli tabii ki: Trabzon"daki 24 Ekim 2004"te McDonalds"ın bombalanması olayında, "genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, mala zarar verme ve 6 ayrı kasten yaralama" suçundan kurulan mahkumiyetin bozulması ve söz konusu eylemin, "6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs" suçunu oluşturacağının kararlaştırması.

Ancak kararda yer alan bu son husus –bence- büyük bir tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Şöyle ki: Tuncel için istenen "6 ayrı kesten öldürmeye teşebbüs" suçunun McDonolds"ta bombayı patlatan Yasin Hayal için de hatırlanması gerekmez mi? Ayrıca bu eylem âlâsından bir "terör" eylemi değil miydi? Ayrıca Tuncel, bu terör eyleminden sonra Trabzon Emniyeti tarafından "muhbir" kadrosuna alınmamış mıydı? Kimin zamanında mi? Hatırlatmaya gerek yok, biliyorsunuzdur muhakkak...

İşin bu faslını da yarınki yazıda gözden geçirelim.

11 yıl önce
Bu Yargıtay ve bu TMK ile buraya kadar
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi