|
Fuat Fırat"ın anlamadığı:
Olmak" ve "gerçek olmak" ilişkisi

Günler herkes için hızla ("Kuşlar gibi") geçiyor; tabii ki siyasi partiler için de. Seçimler yapılalı şimdiden üç ay oldu bile. Beş yıl sonra yenilenecek seçimleri yaparken de diyeceğiz, zaman ne kadar çabuk geçmiş diye siyasi partiler açısından bu yılların ayrı bir önemi daha var: Beş yıl içinde icraat torbasını olabildiğince doldurmak. Torba iyice dolmalı ki, beş yıl sonra seçmenlerin karşısına çıkıldığında herşeyden önce eldeki karneler gururla gösterilebilsin. Fakat takdir edersiniz ki, bu işler öyle uzaktan göründüğü kadar kolay değil. Önce parti üyeleri ve seçmeninizi memnun edecek, "İşte parti dediğin partim gibi olmalı!" dedirteceksiniz. Sonra sıra kazanılacak yeni seçmenlere gelecek. Onlar da icraatınıza bakıp, ellerindeki umut mührünü sizin üzerinize basacak. Velhâsıl siyaset zor iş.

Bütün bu arayışlar tabii ki MHP için de geçerli. MHP de, son seçimlerde aldığı milyonlarca oyu henüz kendisine bile doğru dürüst açıklayamamışken, bir şeyler yapıp, hiç değilse bu "skor"u korumayı amaçlıyor. Fakat, söylediğim gibi, siyaset özellikle ülkemizde çok zor bir iş olduğundan, "bir şeyler yapmak" hiç mi hiç kolay değil. Yeri gelmişken şunu da belirtmek isterim: Ben kendi hesabıma, MHP''nin "aslî" siyasetini bir türlü uygulayamadığından rahatsız olanlardan değilim. Çünkü bu partinin iktidar öncesi savunduğu "aslî siyaset"in gerçek anlamda bir siyaset olmadığını ve dolayısıyla ülkemize bir hayrı dokunmayacağını düşünüyorum. Bu bakımdan, MHP''nin günü "aslî olmayan" bir siyasetle geçirmesini tam tersine memnuniyetle karşılıyorum. Arada tabii ki, "aslî gibi" olan bazı çıkışları anlayışla karşılamak gerekiyor. İşte, MHP Sivas milletvekili Mehmet Ceylan''ın, FP''li Mehmet Fuat Fırat''ın TBMM''ye verdiği bilgi formunda bildiği yabancı diller bölümüne "Kürtçe"yi de yazması üzerine "Bu Türk devletini tanımamaktır. Bunun hesabını vermelidir" diyerek bir küçük kampanya açması sözünü ettiğim "aslî gibi" duran siyaset tarzının iyi bir örneği. MHP''li Ceylan''a hak vermemek imkansız gibi; üç ayı gitmiş beş yıl sonra seçmenin karşısına geçip hangi icraatını ballandırarak anlatacak? Hiç fena bir icraat değil doğrusu!

Biliyorsunuz bu "küçük kampanya" bayağı büyüdü. Bu konuda ilk gelişme Akbulut''un emriyle TBMM albümünde yapılan değişik oldu. Fırat''ın özgeçmişinde bildiği yabancı diller arasında yer alan "Kürtçe" albümden çıkarıldı. Akbulut''un bu kararı alması MHP İstanbul milletvekili Mustafa Gül''ün TBMM Başkanlığı''na verdiği bir dilekçeden sonra gerçekleşti. Gül, Fırat''ın bildiği yabancı diller arasında "Kürtçe"yi de saymasından şu sözlerle şikayetçiydi: "Bu talihsiz ifadenin tüm Meclis kayıtlarından silinmesi ve internetten de çıkarılmasını, kendilerinin de uyarılarak gerekli işlemlerin yapılmasını arz ederiz."(!) Görüldüğü gibi haddinden fazla ısrarcı bir anlayış! "Kürtçe"nin, albümlerden, internetten ve mümkünse yeryüzünden silinmesi; bu yok olası dili bildiğini söyleyen Fırat''ın da en sert biçimde uyarılması. Gelişmeler üzerinde Fırat şöyle diyor: "Herkes biliyor, Kürtçe, Kürtler vardır. Atamın da dili bu. Anam, babam Kürt''tür benim. Bir Kürt''ten doğmuşum. Bunu inkâr etmeme imkan yok. İnkâr etsem ne olacak. Gerçekler değişir mi?" Doğrusu Fırat''ın açıklamasını ikna edici bulmadım, delilleri güçsüz kalmış. Ne yani, TBMM Başkanı "gerçekler"i değiştiremez mi? Fırat böyle diyor diye, ifadesi "talihsiz bir ifade" olmaktan çıkacak mı? "Ata"sının, "ana ve baba"sının Kürt olup Kürtçe konuşmaları neyi değiştirir ki? Olmasalardı! Bence Fırat''ın "talihsiz"liği, "olmak" ve "gerçek olmak"ı birbirine karıştırmasında yatıyor.

Görülen o ki, FP''nin içinde de, bu "gerçeklik tartışması" ile ilgili bir parçalanmışlık yaşanıyor. Radikal''in haberine göre, FP grubunda söz alan Dengir Mir Fırat, Fuat Fırat''a sahip çıkılmamasını eleştirirken genel başkan Recai Kutan "Bu konunun üzerine gidemeyiz" demekle yetinmiş. Bülent Arınç ise "Biz bu konunun üzerine grup olarak gideceğiz" diyor. "Üzerine gidilse" bence de iyi olur.

Türkiye''de "Kürtçe" meselesi ne zaman açılsa, tartışmadan galip çıkanlar her zaman Kürtçe bilmeyenler oluyor! Hatırlarsınız, Coşkun Kırca bu dilin bir dil olmadığını biz Kürtçe bilmeyenlere anlatabilmek için ne kadar çok mürekkep harcadı. Oysa ben, bu konudaki hakemlerin Kürtçe bilenler arasından seçilmesinden yanayım. Ben şimdiye kadar özellikle iki kişiyi dinledim ve ikna oldum: Abdülmelik Fırat ve Yaşar Kemal. İşte size bilgileri, kültürleri, entellektüel kişilikleriyle Kürtçe bahsinde fikirlerine başvurulabilecek iki insan. Şimdi biz Kürtçe bilmeyenler, "Hayır onlara inanmayın. Kürtçe ciddiye alınacak bir dil (yabancı?) değildir" desek ne kadar ciddiye alınabiliriz? Haaa... Unutuyordum, bir de Kojima var tabii ki!


25 yıl önce
Fuat Fırat"ın anlamadığı:
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset