|
Mevzuatın "marjında" bir vali

Mevzuatın konumuzu ilgilendiren fasıllarına göz atacak olursak:

Anayasa"nın 23. maddesi "Yerleşme ve seyahat hürriyeti"ne ilişkin. Okuyoruz: "Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir."

Demek ki, 1 Mayıs günü İstanbul"da günde 750 bin kişinin kullandığı metrobüs hattının ancak öğleden sonra açılması, günde 230 bin kişinin kullandığı Taksim-Levent metrosunun sabah 06.00"dan itibaren kapatılması, günde 95 bir yolcu taşıyan hafif metro hattının 08.00"den itibaren Kabataş"a ulaşmasının engellenmesi, günde 137 bin kişinin kullandığı şehir içi vapur seferlerinin saat 15.15"e kadar engellenmesi, Unkapanı ve Galata köprülerinin saat 14.00"e kadar araç ve yaya trafiğine kapatılmasının şehirlilerin 23. Maddeye binaen sahip oldukları bir hak ve hürriyetin valilik kararıyla gaspı değil midir? Bu inanılmaz karar alınırken 23. maddede belirtilen koşul ("…suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amacıyla sınırlanabilir.") göz önüne alınmış ise durum daha da vahim, çünkü "idare"nin tek başına bu "koşul"u takdiri ve uygulaması gibi bir hakkı yok.

Mevzuattan devam edelim: "Sendikalar Kanunu" olarak adlandırılan 6356 sayılı kanunun 62. Maddesi "Grev ve lokavt yasakları" başlığını taşıyor. Maddenin konumuzla ilgili bölümünü okuyoruz: "…kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamaz."

Demokrasilerde "toplu taşıma hizmetlerinde" grev hakkının yasaklanması akla gelmemiş olsa da "ileri demokrasinin bir icabı olsa gerek" diyerek bu yasağı da kabul edelim. Ancak "mevzuata aykırı" olarak burada da karşımıza şu sorun çıkıyor: İstanbul Valisi 1 Mayıs"ta mevzuatın kendisine tanıdığı hangi hakla "kamu kuruluşlarınca yürütülen toplu taşıma hizmetlerinde" greve (yoksa "lokavt"a mı!) gidebiliyor. "Mevzuatın valilere tanıdığı hakla" diyemeyiz, çünkü açın mevzuatın valinin yetkilerine ilişkin faslını, böyle bir hak asla tanınmamış.

Demek ki İstanbul Valisi, mevzuatın "marjında" bir validir.

Gelelim valinin "Dilan adlı kızımız"a ilişkin açıklamasına. Biliyorsunuz, "Dilan adlı kızımız"ın marifetleri çok: "Örgüt üyesi", "marjinal" ve "radikal" bir "kızımız" o.

Valinin konuya ilişkin açıklamasını unutmamamız gerektiğinden bir kere daha hatırlayalım: "Yaralıların 3"ü de militandır. Dilan adlı kızımız da yaralıdır. Dilan örgüt üyesidir, marjinal grup üyesidir. Bizde kayıtları vardır. Çatışma içindedir. Tam bir radikal mensuptur."

Açıklamanın devamı da şöyle: "Yaptığımız hiçbir eksik ve yanlış işlem yoktur. Dünyanın ne kadar mahkemesi varsa, ülkemizde ne kadar mahkeme varsa müracaat edilebilir. Aldığımız karar kendi vicdanımda fevkalade doğrudur."

Önce şu "marjinal" meselesi: Bu kavramın ne ifade ettiğini uzun uzadıya açıklamak gerekmiyor herhalde. "Asosyal", "antisosyal", "bireyci", "bohem" hatta fazla "ben merkezci" de diyebilirsiniz. Kavramın işaret ettiği kişileri belirleyen en önemli özellik –herhalde- "konformist" olmamalarıdır. Sosyolojik anlamanın "toplumun kıyısında yaşayan" kişilere işaret ettiği de söylenebilir. Ancak unutmayalım ki, edebiyatta, sanatta, felsefede pek çok ünlü isim için de kullanılır bu sıfat. Bu çerçevede şu cümleyi hatırlayabiliriz mesela: "Rimbaud, anti-burjuva ve marjinal düşünceleri yüzünden ünlü oluyor…"

Demek ki, toplumsal olaylar söz konusu olduğunda Batı"da olduğu gibi "otonom" gibi adlandırmalar akla gelmeden 17 yaşındaki bir genç kız hakkında "marjinal grup üyesidir" türünden sözler sarf etmek yanlıştan da öte son derece "gülünç" kaçmaktadır.

Gelelim valinin –yine "kızımız Dilan" hakkında- şu sözlerine: "Tam bir radikal mensuptur." Cümle bozuk bir kere; bir insan –ya da bir grup, bir siyasal parti vs- "radikal" olabilir ancak "bir radikal mensuptur" cümlesinin anlamı yoktur.

Belli ki İstanbul Valisi "radikal" sözcüğünün içinde geçtiği literatüre çok yabancı. Başını çevirip Batı"da içinde bu sözcüğün geçtiği oluşumlara bir göz atsa idi, "Dilan kızımız"a bir suçlama olarak bu sıfatın yöneltilmesinin de "fazla radikal"(!) bir tavır olduğunu anlardı.

Vali Bey"in açıklamasının son bölümüne gelince: Hani içinde "Dünyanın ne kadar mahkemesi varsa…" diye başlayan bölümüne. Açıklamanın bu bölümünün değerlendirmesini de Ali Topuz, "Vali, yargısız infaz mı açıkladı?" (Radikal, 03.05.2013) başlıklı yazısındaki sözleriyle cevaplasın: "Vali meydan okuyor. "Her işimiz doğru" diyor. Dünyadaki mahkemeler derken? Hatırlatalım: AİHM, Taksim yasağının hukuksuz olduğunu ve engellemeye yönelik gaz kullanımının "orantılı" kabul edilmesinin güçlüğünü yakın zamanda karara bağladı. Başka "dünya mahkemesi" olmadığına göre, bu retorik bir meydan okuma. Neden bu retorik?"

"Dilan kızımız"ın 1 Mayıs"ta başına neler geldiğini de bir başka Radikal yazarı (Orhan Kemal Cengiz, "Dilan, 1 Mayıs, devlet", 03.05.2013) anlatsın:

"17 yaşındaki Dilan dalından koparılmış bir çiçek gibi kaldırımın üzerine düşmüş, yatıyor. Altından dumanlar tütüyor. Belli ki, ciddi bir darbe almış, belli ki yaralanmış. Belli ki, artık biraz önce neyin kavgasıydıysa o, onu yapmaya mecali kalmamış. Ama bu bile, peşlerinden koşanların öfkesini biraz olsun dizginlemeye yetmiyor…"

Bitirirken gazetemizin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi"nin öncesi günkü yazısından ("Gazlı 1 Mayıs") iki satırı da dikkatinize sunmak isterim:

"Muammer Güler İçişleri Bakanı olduğu günden bu yana dikkat ediyorum, valilik dönemi refleksiyle hareket ediyor. Çok kolay bir şekilde yasaklama kararı veriyor. Yasakların mağduru olan bir siyasi hareketin iktidarında, dünkü manzaralar içimize sindi mi?"

11 yıl önce
default-profile-img
Mevzuatın "marjında" bir vali
Ya tahammül ya sefer
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!