|
Yeni alkol düzenlemesi: Sokakta kafayı çekmek serbest

Alkollü içkilerin satışı ve tüketiminde yeni sınırlamalar getiren yasa Genel Kurul"dan geçti.

Bu ülkedeki siyasetin bugüne kadar kim bilir kaç gününü-ayını bu "alkol meselesi"ne harcadığını çıkarmaya çalışıyorum… "Milli"si çıktığına göre "gayri milli" olarak adlandırılmayı hak eden alkollü içeceklere ilişkin değişik vesilelerle bugüne kadar kim bilir kaç tartışma yaşadık. Bu tartışmalardan iricelerinden ilki –sanıyorum- İstanbul Büyük Şehir Belediyesi"nin işlettiği mekanlarda bu "gayri milli" içkilerin tüketilip tüketilmeyeceğine ilişkindi. Bu ülke zaten hep böyle siyaseti ilgilendirmeyen tartışmalarla yıllarını geçirmedi mi? "Başörtüsü" ya da Kürtçenin dil olup olmadığı tartışması kaç on yılımızı aldı, hesap edin?

Önümde Bülent Arınç"ın yeni alkol düzenlemesine ilişkin önceki gün yaptığı açıklama var.. "Alkol konusunda söyleyebileceğimiz tek şey, dini kaygılar dışarıda kalmak şartıyla, o ayrı bir konu, herkesin kendi inancıyla alkole bakışı bellidir, alkolle ilişkisi bellidir. Ben buna sadece saygı duyarım ve kendi özel hayatıma da bunu uygularım. Ama herkes için böyle bir kaygıyı ortaya koymak. Bunu bir yasa haline getirmek laik bir devlette mümkün değil. Bizim yaptığımız şey, anayasanın gençliğin ve ailenin korunması ile ilgili hükümlerini hayata geçirmek."

Güzel, yerinde bir açıklama bu. 24 Anayasası"nın "Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır" hükmü çoktan kaldırıldığına göre, devletin konuya bakışı bu sınırlar dahilinde olmalıdır.

Ancak "uygulamanın bu sınırlar dahilinde" olması yetmez; Devlet-Hükümet (artık hangisini tercih ederseniz) "özel"i ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da söz almamalı, bu konuyu her fırsatta dillendirip siyasetin bir parçası haline sokmamalıdır. Yasa teklifinin gerekçesinde dile getirildiği gibi alkol tüketimini zorlaştırıcı düzenlemeler tabii ki yapılabilir ve yapılmalıdır. Ancak bu zorlaştırma niyeti "millilik-gayri millilik" çerçevesine asla taşınmamalıdır. Bu zorlaştırmalarda asıl amacın bu içkilere küçüklerin ulaşabilmesini engellemek ve sağlık politikası açısından yapılmalıdır. Tabii bir de "kamu düzeni" denilen işleyişin bozulmamasını sağlamak amacıyla.

Türkiye"nin "alkol politikası"(!) Batı"da karşılaşılan örnekleri hatırlandığında doğru yerde değildir. Doğru yerde değildir, çünkü her şeyden önce Türkiye"nin her bakımdan "büyük ülke" (ya da "en büyük ülke"!) olmak yolunda benimsemiş olduğu "yol haritası" bu politika ile bağdaşmamaktadır. Neden?

Türkiye, bildiğiniz gibi, turizm gelirlerinin hızla artmasını istemektedir. Ancak bu amacın –haliyle- "alkol tüketimi"ne ilişkin düzenlemelerde yasakçı bir tavır alışa tahammülü yoktur. Yeter ki onlar gelsin, gelsinler ve yiyip içsinler! Nitekim iktidar partisi de bunun gayet güzel farkında olduğu için son yasa teklifinde "turizm tesisleri"ni yeni düzenlemenin dışında bırakmıştır. Bu tesisler için (tabii olarak) "ibadethanelere-okullara yüz metre uzaklıkta olmak" şartı getirilmemiştir. İktidarın "bugüne kadar içki satışı ruhsatı sahibi olanları" söz konusu şartın uygulaması dışında bırakması da manidardır. Nedeni basit, çünkü karşınızda sayıları yüz binlerle ifade edilen "küçük esnaf" vardır. (Tabii bu arada önümüzde de 3-4 seçim!) Dolayısıyla yasa teklifinin getirdiği bu iki şarttan azade olanların varlığı bile söz konusu metnin tutarsızlıkla yaralı olduğunu göstermektedir. Ayrıca unutmayalım: Gazete haberlerine bakacak olursak "ruhsat sahibi olanlar"ın ellerindeki ruhsatların "devir piyasasında"ki değeri şimdiden beşe, altıya katlanmış durumdadır. Yani, iktidar eliyle hatırı sayılır bir "rant" yaratılmıştır. ("Ruhsat sahipleri"nin bu yasayı çıkaranlara duacı oldukları söylenebilir yani!) Yani diyeceğim olmuyor, aynı anda hem "ahlakçı" hem "kapitalist" olunmuyor!…

Yasa teklifine ilişkin şu notu da düşmek isterim: Bir arkadaşım evinin bulunduğu sokakta toplanıp akşam saatlerinden gece yarasına kadar alkol tüketen bir gruptan rahatsız olduğu için durumu emniyetin ilgili birimine bildirerek önlem alınmasını istemiş. Haklı bir istek, çünkü "sokak açık hava meyhanesine dönüştü" diyor. Emniyetin ilgili birimleri kendisine özetle şu açıklamayı yapmışlar: Bu davranışlar (yani sokakta alkollü içki tüketmek) yasalarımıza göre bir suç değil. Bu kişilere ancak kabahatlar kanununa göre işlem yapılabilir ve cezası da 70 lira civarındadır. Telefondaki yetkili kişi ayrıca, bu cezanın da (70 lira) hemen tahsil edilmediğini, kabahatlinin "vergi borcu" gibi durumlarla karşılaştığı hallerde tahsil edildiğini hatırlatmış.

Güzel ülke yani…. Kamusal alanlar içinde yer alan bir sokakta her gece toplanıp kafayı çekmek bu memlekette serbest! Oysa -hatırlatmaya gerek yok herhalde- dünya âlem biliyor ki alkol tüketiminin bizdekinin on katı olan ülkelerde bile bu bir "suç"tur, kabahat değil. Elinize şişeyi alıp bir sokağın başına oturup geceyi geçiremezsiniz."

Ama bakın, komisyondan geçen alkolle ilgili yasa teklifinde ibadethanelere-okullara en az yüz metre mesafede bulunan satıcılarda alkollü içecek satışı yasak, ama bu içkileri sokakta tüketmek serbest… Bu "en az yüz metre" şartının (ilk haliyle "en az ikiyüz metre"ydi) getirilmesinin nedenini de kurcalamak isterim ama yerim kalmadı…

Demek ki bu işler ciddi işler, aceleye getirilemez… Tamam TBMM çatısı altında bu çatı altına girdiği ilk günden itibaren günlerini gecelerini benzer yasa tekliflerini kaleme almaya çalışarak geçiren milletvekillerinin var olduğunu biliyoruz. Ama bu işler sadece alkole "kafayı takmak"la halledilmiyor ki…

11 yıl önce
Yeni alkol düzenlemesi: Sokakta kafayı çekmek serbest
Üçüncü nokta
Kişi niçin eşine masraf, metresine israf eder?
Arifler meclisinden Hz. Mevlânâ ve İmam-ı Rabbânî: Kaza ve Kader
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor