|
İşsizlik, büyüme ve faiz

Türkiye’nin son dönemde yakaladığı yüksek büyüme rakamlarının olumlu etkileri ekonomide kendisini hissettirmeye devam ediyor. Hafta içinde TÜİK tarafından açıklanan işsizlik rakamları büyümenin etkisini görmek açısından önemli bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.



TÜİK verilerine göre; 2018 Aralık ayında işsizlik oranı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,3 azalarak yüzde 10,4 olarak gerçekleşti. Yani işsiz sayısı 581 bin kişi azalarak 3 milyon 291 bin kişi oldu. Tarım dışı işsizlik oranının da yüzde 2,6 azalarak yüzde 12,3 seviyelerine geldiğini görüyoruz. Öte yandan genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı da yüzde 4,8 azalarak yüzde 19,2 oldu. Tüm bu veriler, istihdam edilenlerin sayısının 2017 yılı Aralık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 619 bin kişi artarak 28 milyon 288 bin kişi olarak gerçekleşmesi anlamına geliyor. Böylelikle istihdam oranı da 1,8 puanlık artış ile %46,9 şeklinde gerçekleşti.

Diğer yandan ekonomistlerin bir ülke ekonomisi ile ilgili daha yakından izledikleri mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizlik oranlarındaki düşüş de dikkat çekiyor. 2017 yılı içerisinde hızlanan ekonomik büyümenin bir yansıması olarak tarım dışı işsizlik oranı yüzde 14,2 ile zirve yaptığı Aralık 2016 döneminden bugüne 2,4 puan düşerek 2017 dönemindeki yüzde 11,8 gerçekleşmesiyle önemli bir gerileme kaydetmiş oluyor.

Her ne kadar işsizlik oranları halen istenilen seviyelere düşmese de 2016 Aralık ayından bu yana önemli ölçüde bir düşüş trendinin içine girildiği görülüyor. Elbette bu olumlu trendin en belirleyici nedeni olarak karşımıza büyüme rakamları çıkıyor. 2016 yılı üçünce çeyrekte yaşanılan yüzde 0,8’lik küçülmenin ardından zirve yapan tarım dışı işsizliğin 2017 yılı boyunca artan büyümenin etkisi ile düşmesi bu durumun en net yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Ekonomide aşırı ısınma hikayesi

Türkiye ekonomisinin özellikle 2017 yılı başından itibaren girdiği büyüme trendi ile beraber başta kredi derecelendirme kuruluşları olmak üzere pek çok uluslararası mekanizma Türkiye ekonomisinin aşırı ısınmaya başladığını ifade eden raporlar yayınlamaya başladı. Bu mekanizmalara göre; pozitif çıktı açığı, yüksek ve yükselişini sürdüren çekirdek enflasyon ile cari açık göstergeleri aşırı ısınmanın göstergesi olarak ifade ediliyor. Tüm bunlara jeopolitik riskler gibi beylik mevzuları da dahil edip finansal kırılganlığın arttığını vurgulayarak Türkiye ekonomisinin aşırı ısındığını söylüyorlar. Elbette reçeteleri de hazır. Ekonomiyi soğutma. Yani büyümeye fren, enflasyonu düşürmek için yüksek faiz artışı talebi ve Türkiye’yi ipten alan Kredi Garanti Fonu konusunun bir daha açılmamak üzere kapatılması…

Darbeler, sokak olayları, terör ve krizler ile oyalanan Türkiye ekonomisinin son dönemde karşı karşıya kaldığı; 17-25 Aralık, Gezi Olayları, PKK, DEAŞ Terörü ve 15 Temmuz gibi stres testlerinden başarı ile geçmesinin hemen hemen hiçbir raporda yer almaması da ayrı bir tartışma konusudur. Özellikle 15 Temmuz gecesi darbe girişimi yaşamış bir ülkenin 16 Temmuz sabahı fabrikalarının çalışıyor olması, takip eden hafta başında piyasalarının sorunsuz işlemesi ve her türlü olumsuz rapor ve habere rağmen yabancı yatırımcıların ilgisinin azalmaması hususunu da bu raporlarda göremezsiniz. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ekonominin her biri on milyarlarca dolara mal olan bu stres testlerini atlatmasının oluşturduğu algısal ve teknik gücü kırmaya yönelik kullanılan “aşırı ısınma” ifadesinin gerçekte bir “teknik nakavt” çabası olduğunu göz ardı etmeyin.

“Faiz artırın” baskısı

Tüm bu “aşırı ısınma” algısının ardından yazılan reçetenin belki de en dikkat çekici maddesi “faiz artırın” baskısıdır. Meseleye sadece talep yönüyle bakan ve toplam talebi düşürerek enflasyonu düşürmenin “dahice” bir fikir olduğuna inanan bu akla göre; dinamikleri, gerçekleri, ihtiyaçları, potansiyeli ve demografik yapısı ne olursa olsun bir ekonominin mutlaka faiz artırması gerekir. Bunlara göre en büyük tehlike enflasyondur. Gelişmekte olan bir ekonominin kendi istedikleri kadar büyümesini isterler, genç nüfusun işsizliğini umursamazlar, reel sektörün finansman ihtiyacı yerine portföy yatırımlarının karlılığına odaklanırlar. Yüksek faizin oluşturduğu yüksek finansman maliyetlerini göz ardı ederler. Onlara göre üretici fiyatları endeksinin yüksek olması sorun bile değildir. Yazdıkları raporlardaki çözüm önerilerinde üretici fiyatlarındaki maliyet artışları yer almaz.

Bu yaklaşımın temsilcilerine göre ekonomideki her türlü sorunun çözümü faiz artışından geçer. Her ne kadar karşınıza çıkıp süslü analizlerle politikalarını savunsalar da esas amaçları faiz artışıyla sıcak parayı memnun edip ekonomideki küçülmenin işsizliği artırmasının maliyetini topluma ve reel sektöre ödetmektir.

#İşsizlik
#büyüme
#faiz
6 yıl önce
İşsizlik, büyüme ve faiz
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak