|
Merkez’den doğru karar, ekonomistlerden demode tartışmalar…

Kurdaki yukarı yönlü hareketin belirginleştiği andan itibaren gözler Merkez Bankası’na (TCMB) çevrilmişti. 150-200 baz puan faiz artırımı önerileri havada uçuşmaya başlamış ve tek reçetenin politika faizini artırmaktan geçtiğini söyleyenler her fırsatta dillerine pelesenk olan “merkez bankası bağımsızlığı” söylemini bir kenara bırakıp banka üzerinde bir “mahalle baskısı” kurmak için çalışmaya başlamıştı. Oysa bir merkez bankasının elindeki tek silah politika faizi değildir. Kullanabileceği pek çok enstrüman vardır. TCMB de öyle yaptı ve mahalle baskısına kulak asmadan politika faizini sabit tutarak elindeki diğer araçları aktif bir şekilde kullandı.

“ÖRTÜLÜ FAİZ” DİYE BİRŞEY YOK

Merkez Bankası’nın piyasa faizlerini yönlendirdiği esas araç Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti’dir (AOFM). AOFM’nin iki değişkeni var. Gecelik faiz ve bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı, yani politika faizi. AOFM bu iki farklı faizin ağırlıklarına göre belirleniyor. Banka piyasa faizlerini yükseltmek istediğinde gecelik işlemlere ağırlık veriyor ve piyasayı politika faizine göre daha yüksek olan gecelik faizle fonluyor. Buna ilave olarak banka son günlerde geleneksel ihaleleri de devreye soktu. Böylelikle kredi ve mevduat faizlerinin artmasının önü açıldı. Zaten yurtiçi yerleşikleri yakından ilgilendiren faizler bunlardır.

Banka politika faizine dokunmak yerine AOFM’ni artıracak şekilde bir politika uyguladığında buna “örtülü faiz artışı” gibi bir yakıştırma yapılıyor ki bunun hiçbir teknik temeli yok. Zira banka tüm bu hareketlerini eşanlı olarak hem kendi web sitesinden yayınlıyor hem de basın duyurusu ile ilan ediyor. Yani her şey herkesin gözleri önünde oluyor. Özetle ortada “örtülü” diye nitelenecek bir durum yok ve bu şekilde bir politika aracı “politika faizi” oranını değiştirmeye görece olarak daha esnek hareket etme imkanı sağlıyor. Yani ihtiyaç halinde Para Politikası Kurulu toplantısını beklemeye veya olağanüstü toplantı yapıp piyasaya paniklemiş algısı verme riskini almaya gerek kalmıyor.

“REEL FAİZ” MESELESİ

Yerleşik literatürde bir ülkedeki politika faizi ile enflasyon arasındaki farka bakılarak getiri hesabı yapmaya yönelik bir önerme var. Bunu gerçekleşen enflasyon (ex-post) oranı veya beklenen enflasyon (ex-ante) oranı ile yapmak mümkün. Ancak daha sağlıklı olanın beklenen enflasyon ile yapılması olduğuna ilişkin genel bir kanaat de oluşmuş durumda. Reel faizi pozitif tutarak tasarrufların dövize yönelmesi yerine yerel parada kalmasının hedeflendiğini belirteyim. Teori bize bunu söylüyor. Ancak yurtiçi yerleşik mevduat sahipleri için pratikte işler daha farklı işliyor.

Söz konusu yurtiçi yerleşiklerin mevduatlarına alacağı faiz olduğunda bankaların mevduata verdiği faize bakıyoruz. Çünkü yurtiçi yerleşik, mevduatına bu faizi alıyor. Bugün itibariyle politika faizi %8,25 iken bankaların 1 yıl için mevduata verdiği faiz oranı %11’lere gelmiş durumda. TCMB’nin son beklenti anketine göre 12 aylık enflasyon beklentisi %9,70 ve 24 aylık beklenti ise %8,58. Bu durumda yurtiçi yerleşik ex-ante hesaba göre pozitif getiri almış oluyor.

NEDEN DEMODE DEDİM?

“Örtülü faiz” diyenler ve “reel faizi” politika faizi üzerinden hesaplayanların oluşturduğu tartışmaya demode dememin sebebi yukarıda gördüğünüz üzere pratikte bu tartışmaların hiçbir işe yaramaması. Literatürün ne dediğini çok iyi biliyorum. Ama literatürdeki önermelerin koşullara göre değişebileceğini de çok iyi biliyorum. Hatta pandemi ve/veya küresel kriz dönemlerindeki politikalarla normal dönemdeki politikaların farklı olması gerektiğini de biliyorum. Bu yüzden bir önermenin her durum ve her koşulda doğru olduğuna yönelik ezberle yapılan tartışmaları demode buluyorum.

#Merkez Bankası
#Faiz
#Pandemi
4 yıl önce
Merkez’den doğru karar, ekonomistlerden demode tartışmalar…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset