|
Ateşten gömlek!

Tam yazıya oturacağım haber önüme düştü: Orgeneral Akar’ın dediğine göre DAEŞ’li teröristler kıyafet değiştirip PKK’ya katılıyormuş. Tıpkı sivil kıyafetlerle halkın arasına karışıp onları canlı kalkan olarak kullanan teröristler gibi.

Adı ne olursa olsun, eğilimi ideolojisi ne olursa olsun: Teröristin tek kimliği var dedim içimden. Nefret etmek!



Harekatla birlikte Suriyeli muhacirlerin topraklarına döndüğünü belirten Akar, amacımız bölgede barış ve huzuru tesis etmek demiş. Her tür terör örgütünün ismini zikrederek. Gerçekten mecbur kalmadıkça isim zikretmek bile gönlüme ağır geliyor bu örgütlerin.

Çünkü nefret ve öfke ile saldırma konusunda bir kez hedef belirlemişseniz ve artık bir örgüt kurmuşsanız, artık nefretinize uygun savaşçı devşirmeniz gerek. Ve tabii bir de hendek kazarak, tüneller, gizli geçitler inşa ederek, dış güçlerden silah ve mühimmat alarak, gencecik çocukları canlı bomba olarak kullanarak savaş çıkarmanız gerek!

Evet varoluş gayeniz nefret örgütü kurmaksa, kendinizi temize çıkarmak için bir gerekçe her zaman meşruiyet kazanabilir. Sinsice arkadan vurduğunuz asker ve sivilleri mesela halk savaşı filan diye süsleyebilirsiniz. Bunları ortam kan çanağına dönmüşken bile defalarca gördük yaşadık.

***

Ne kadar barışçıl kelimelerle eyleminizi süslemeye çalışırsanız çalışın: Nefret üzere örgütlenmek kalbiyle katil ediyor örgüt elemanını. Bunu hayata geçirdiğinde de terörist oluyorsun.

Nefret ve intikam duygusuyla savaşmanın direniş olmadığını, saldırganlıkla eline silah almanın zafer kazanılsa bile katliam olduğunu durup dinlenmeden haykırıyoruz. Neden?

Bir araya gelince öfkeyle örgütlenip saldırmak çok kolay. Bir arada iken sevmek çok zor. Bir araya gelenler ortak bir eylem halinde sevgi gösterisi yapamazlar ki. Sevgi örgütleri vakıf veya dernek cinsi olabilir ki gerçeği onları da aşar, taşar.

O yüzden olsa gerek, sevgi kumkuması pıtırcık tarzı kenar süslü müsamere gösterisi sanıyoruz sevmeyi. Naif çocuksu sevgi örgütleriyle bu acımasız hayatı idame ettiremeyiz diyerek dönüp bakmıyoruz bile sevginin yüzüne. Sanıyoruz ki “Sevelim sevilelim” sözünü Yunus, öylemesine kolayca söylemiştir!

Sevmek, ateşten gömlek giymek. Uçsuz kılıçlarınla sepet sepet gül dağıtırken, aynı anda kınından çıkarmanı gerektirir en sivri uçlu kılıçlarını. İrfan ehlinin nişanı da yoktur ki, giyiminden kuşamından veya sözlerinden bilinsin. Kendini bilmenin tek kanıtı yaşantıdır, arifler tavırlarından anlaşılır, aktardıkları bilgilerden, vaazlarından değil, manalarından!

Diyanet iyi niyetli bir çabayla ne kadar uğraşırsa uğraşsın, gelenekten gelen birikimden biliyoruz ki evliya çıkarmak kurumların işi değil. ‘İki denizin birleştiği’ ol mana erinin kontrolünde, gerçek bir Hak erenin rehberliğinde seyr ü süluk çıkarıp “men arefe...” sırrını ispat etmekten geçiyor. Kamiller demiş ki dini bilgileri öğrenmekle evliya olunmuyor, o sadece başlangıç.

***

Evet yeryüzünün nefret teröristleri çok örgütlü. Kendini bilenlerin örgütü olmaz ki. Bir Muhammedî ile bir toplum diriliyor. Çünkü onun manası külli vücud. Arifler bu yüzden ittifak kurmaz. Emanet ehlini yetiştirir, Hak sırrı kalplerinde, salıverirler gönüller yapmaya. Hep böyle olmuş.

Devletin müsait kontenjanlarını gizli saklı hileli yöntemlerle doldurup “şu bizdendir” diyenlerin dini bilgisi ne kadar çok olursa olsun, nefsini kamile makamına getirmeden irfan ehli olmaya yetmez. Örgütler derneklerle, bürokratik hünerle irşad olunmuyor.

Bugünkü tartışmalara dönersek. Şimdi dini bilgileri ister vaizden öğrenelim ister cüppeli takkeliden, ister modernist reformcu tiplerden. Nefs eğitiminden geçerek Hakk'a hamdüsena kılmamış, Muhammedî silsileye bağlanmamış bir rehber, hakiki mürşid olamaz ki Resulullah hakikatinin temsilcisi olsun, gönüller yapsın. Sevelim, sevilelim desin!

Tartışıp durmaktır gerisi. Medyada ya da ortalıkta. Kim haklı kim haksız davası gütmektir. Sanki ayetler delil delil kalbimizde açılmadan, Kuran’la ikiz olmadan, dinimiz böyle kemale erecek!

Bütün bunların edebi, adabı yüzyılların geleneğinde mevcut. Güzelliğin cevheri! Sanatta, mimaride, kültürde, şiirde saklıyor gerçeğin icrasını.

Biz irfan geleneğimizden beslenmeyi öylesine unuttuk ki, bundan bahsedince ya çağdaş modern / güncel olunamaz sanıyoruz. Ya da irfan geleneğimizin erenlerini hiçbir dizesini hakkıyla ihya edemeden Kuran ve sünnet dışı olmakla itham ediyoruz. Hayali bir hakikate taptığımızı fark edemeden ona buna İslamcılık ideolojisi aşılamaya çalışıyoruz.

Hiçbir cemaatin, topluluğun, nefret veya direniş örgütünün tekelinde değil kalp bilgisi. Sevenle sevileni birleyenlerin sırrında canlı. Apaçık fetih bunun kanıtı. Nefsinde olduğu kadar, etrafında da!

***

Yeryüzünün nefretle kaim bütün terör örgütlerini hangi kılığa girerse girsinler hepsini soyup soğana çevirecek ol nefesin içindeyiz. Bunu nereden çektiğimizi nefsimizde idrak edemediğimiz sürece elbette hava alıyoruz!

Üsküdarlı Mehmet Nasuhi’den (Tasavvuf Eğitiminde Nefs Tevhid Zat / Haz: Mustafa Tatcı, Musa Yıldız; H yayınları) mesela çeker misiniz bir nefes; bütün hükümleri, yargıları, iddialaşmaları, cedelleşmeleri, davaları bırakarak:

“Allah, sıfatlarıyla, isim ve fiilleriyle birdir. Her şey O’nun sıfatlarının görüntüsüdür. Zira her şey O’nun gücünün bir takdiri, iradesinin isteği, fiilinin ve dileğinin zuhur etmesidir. Allah kullarının fiillerini kendi fiillerinde, sıfatlarını da kendi sıfatlarında yok eder. Ondan başka mevcud yoktur. İsimlerinin sırlarıyla sadık kullarının gönlüne tecelli eder. Sıfat ve fiillerinin irfanını arife verir. Çünkü Allah, sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.”

#Türkiye
#DEAŞ
#PKK
6 years ago
Ateşten gömlek!
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti